29 Eylül 2015 Salı

Yeni Sezona Doğru - Beşiktaş

Geçen sezona Ahmet Kandemir'le başlayıp, başarısız sonuçlar alan ve Eurocup'ta ikinci tur grubundan çıkamayan Beşiktaş sonrasında Henrik Dettman'la anlaşmıştı, TBL'de de play-off'a kalamayarak hayal kırıklığı yarattılar... BJK yeni sezon için kadrosunu baştan aşağı yeniledi, inceleyelim...



PG - Nate Wolters - Engin Atsür - Kartal Özmızrak


SG - DJ Seeley - Evren Büker - Muratcan Güler


SF - Tremmell Darden - Cenk Akyol


PF - Erik Murphy - Leon Radosevic - Doğan Şenli - *Lamont Hamilton


C - Maciej Lampe - Emre Bayav



                                                      OYUN KURUCULAR



2013 NBA Draft'ının 38 numarası Nate Wolters etkileyici çaylak sezonundan sonraki sezonda etkili performans sergileyemedi ve yeni sezon için de NBA'de sözleşme yapamadı, Avrupa yolunu seçti. Nate'in NBA istatistiklerine bakarsak, aldığı sürelere oranla iyi bir asistçi olduğunu görüyoruz ama diğer taraftan da şutları hiç iyi değil. Serbest atış yüzdesi bir oyun kurucuya göre kötü sayılır. Kariyerinde çıkış peşinde...


Ligimizin tecrübeli isimlerinden Engin Atsür'ün adı, yaz döneminde Efes'le anılmıştı ama kadroda kaldı. Engin Atsür formda olduğu sürece takıma liderlik edebilecek kadar iyi bir oyuncu ama kariyeri boyunca yaşadığı sakatlıklardan dolayı pek kendisinden beklenenleri sahaya yansıtamadı, ne olursa olsun, iyi bir yedek olacaktır.


16 yaşında takımın yükselen değeri olan, Kandemir döneminde kadro dışı bırakılan Kartal Özmızrak, Eskişehir'deki kiralık döneminin ardından Beşiktaş'a geri dönüyor. Yazın U20'de takımın lideri oldu ve bronz madalya getirdiler. A Milli Takım'da ise kadroda yer almasına rağmen fazla oynama fırsatı bulamadı. Kartal'ın geçen seneki istatistiklerine bakacak olursak, aldığı sürelere göre az asist yaptığını ve top kaybı rakamının da yüksek olduğunu söyleyebiliriz, fena bir dış savunmacı değil, oyuna hız kazandıran bir oyuncu ama bu performansıyla fazla süre alması zor gözüküyor.



                                                DIŞ OYUNCULAR


Tecrübeli oyuncu Tremmell Darden üstüste sekizinci sezona da farklı bir takımla başlıyor. Son dört sezonda Euroleague'de, farklı ülkelerde oynadı. Geçen yıl Olympiakos'la iki yıllık anlaşma yapmasına rağmen, birinci sezon sonunda takımdan ayrıldı. Darden'ın en iyi sezonunu Zalgiris'te geçirdiğini görüyoruz. RMD-Olymp sezonlarında yine ilk beşte başlamasına rağmen takımda aldığı rol değişti ve süreleri de düştü. İyi bir dış savunmacı, fena sayılmayacak dış şutu var, oyunun asist yönüne katkısı olmasa da oyun içinde fazla hata yapmıyor ve oyundan kopmuyor. Darden 11 yıl önce profesyonel kariyerine Erdemir'de başlamıştı, kariyerinin sonlarında yine Türkiye'de olacak. Tecrübesiyle Eurocup'ta takıma önemli katkısı olacaktır.


Kadroda bulunan isimler arasında Beşiktaş'ta en çok kalan isim olan Muratcan Güler Beşiktaş'ta dördüncü sezonuna başlayacak. Geçen sezon süresi düşen Muratcan'ın olumlu katkısı olduğunu söylemek de zor; asist/top kaybı yüzdesi düşük, dış şutlarda berbat, savunmadaki eski patlayıcılığı da yok.


Tecrübeli şutör/forvet Cenk Akyol 3.Efes döneminin ardından bu kez de Beşiktaş'la anlaştı. Geçtiğimiz sezon uzun bir sakatlık dönemi geçirmişti, sezon sonunda sakatlıktan döndü, çok kötü olmasa da beklenildiği gibi olduğunu söyleyebiliriz. Beşiktaş, Engin'den sonra bir başka riskli yatırımı da Cenk'e yaptı diyebiliriz. Tecrübeli oyunuyla ve fena olmayan dış şutlarıyla etkili olacaktır.


Bir başka tecrübeli dış oyuncu da Evren Büker. Evren de üstüste beşinci sezonunu da yeni bir takımla açıyor. Tofaş'ta geçirdiği iyi sezonun ardından geçen sezon Türk Telekom forması giymişti. Telekom'da Tofaş'taki istatistiklerinin altına düştüğünü görüyoruz -bu biraz da takımda sürekli değişim olmasıyla alakalı-


Dış oyunculardan en çok merak edilen isim DJ Seeley. '89lu Amerikalı Radnicki-Bayreuth sonrası geçen sezonun büyük bölümünü NBDL'de geçirdikten sonra sezonu Manresa'da bitirmişti ve bu sezon Beşiktaş'la başlıyor. Manresa'daki kısa döneminde ve bu sezonki hazırlık maçlarında dış şutlardaki çok yüksek performansıyla dikkat çekti. Serbest atışları iyi seviyede; asist/top kaybı oranında ise kötü bir tablo göze batıyor. Seeley'nin bir anlamda Lofton'ın varisi olduğunu söyleyebiliriz.




                                                         UZUNLAR



Fransa doğumlu Amerikalı/Fin forvet Erik Murphy 2013'te Chicago Bulls'ta forma giydikten sonra geçen sezon NBDL'de oynadı ve yaz döneminde de Dettman'la birlikte Finlandiya Milli Takımı'nda görev yaptı. Turnuvada takımın en çok süre alan oyuncusu olan Erik, 13.2s- 7.7r- 1.3b ortalamaları yakaladı. Dış şutlarda pozisyonuna göre iyi olduğunu söyleyebiliriz; dış şut performansını serbest atış çizgisine taşıyamıyor, bu yıl Beşiktaş'ın hücumda en çok top kullanan oyuncusu olması muhtemel.


Bu pozisyona transfer edilen ilk isim Lamont Hamilton olmuştu ama Hamilton sakatlığından beri sezon başını kaçıracak, alternatif olarak Leon Radosevic tranfer edildi. '90lı Radosevic, iki sezonluk Alba Berlin macerasından sonra İstanbul'a geldi. Hamilton'la karşılaştıracak olursak; belki de ilk tercih olması gereken isimdi diyebiliriz. Dış şut kullanmıyor, pota altında hücumda önemli bir silah, ortalama üstü serbest atış kullanıyor ve savunmada da ortalama diyebiliriz, genç yaşına rağmen önemli Avrupa tecrübesi var.


Beşiktaş'ta ikinci sezonunu geçirecek olan Muhammed Doğan Şenli geçen sezon az süre almıştı, bu sezon da öyle olması muhtemel. Dettman'ın sisteminde dış şut atan uzun oyuncular önemli ve Doğan da bunu yapmaya çalışıyor, savunmada sert bir oyuncu.


Euroleague'in tecrübeli uzunu Maciej Lampe, son iki sezonda Barcelona sistemine pek uyum sağlayamamış olsa da görevini yerine getirmeye çalıştı. İstikrarsız bir dış şutör ama bu konuda çok istekli olduğunu söyleyelim; iyi bir serbest atıcı ve savunmada çok güçlü bir oyuncu, Lampe'nin bu sezon takımın en iddialı transferi olduğunu söyleyebiliriz.


Lamont Hamilton Laboral'de geçirdiği çok iyi sezonun ardından geçen sezona sakat başladı, sonra Krasny'e geçti ama orada da etkili olamadı, geçmişi sakatlıklarla dolu olan bir oyuncu ki Beşiktaş'a gelir gelmez de yeni bir sakatlık geçirdi. Beşiktaş'ın yine riskli transferlerinden biri.


Geçtiğimiz sezon Darüşşafaka Doğuş'ta neredeyse hiç oynamayan Emre Bayav da ligimizin tecrübeli isimlerinden biri. İyi sayılabilecek bir dış şutu var. Emre'nin yıllardır kendisini geliştiremediğini, pozisyon bilgisinin zayıf olduğunu söyleyebiliriz.







                Tahmin: Beşiktaş'ın bu sezon biraz kapalı kutu bir takım kurduğunu, biraz da riskli transferler yaptığını görebiliriz. Genellikle sakatlık riski yüksek olan oyuncuları transfer ettiler -ki Hamilton'ın daha sezon başlamadan sakatlanmasıyla ilk fatura çıktı- Diğer taraftan ise tecrübeli oyuncuları transfer ettiler. Beşiktaş için de tahminlerimiz ilk ay sonunda netleşebilir.





sahinarif88@hotmail.com


twitter: @arifsahin1

27 Eylül 2015 Pazar

Yeni Sezona Doğru - Banvit

Her sezon üstüne koyarak ilerleyen Banvit, geçen sezon Türkiye Ligi'nde çeyrek finalde elenmişti ama Eurocup'ta yarı finale çıkarak kulüp tarihinin en büyük başarısını elde etmişlerdi. (her ikisinde de sonradan şampiyon olan takıma elendiler)

Chuck Davis döneminin bitmesinin haricinde geçen yıl takımın sürükleyici isimleri olan Rowland-Mejia da takımdan ayrıldılar ve yıllar sonra yeni sezona başlarken baştan aşağı yenilenmiş bir Banvit görüyoruz.


                PG –  Courtney Fortson - Phil Greene - İsmail Cem Ulusoy

                SG – AJ Slaughter - Dominique Johnson - Can Maxim Mutaf - Erkan Yılmaz

                SF- Keith Simmons - Tolga Geçim

                PF- Adrien Moerman - Nusret Yıldırım - Talat Alp Altunbey

                C- Gasper Vidmar - De Shawn Stephens




                                                       DIŞ OYUNCULAR



Banvit'in değişik transfer stratejisinden dolayı tüm dış oyuncuları beraber değerlendirmek istiyorum.



İlk olarak bu sezon ligimizde yer alacak olan en heyecan verici gardlardan biri olan Courtney Fortson'a bakalım... Geçtiğimiz yıl Avtodor'la beraber Eurochallenge'da oynayan Courtney takımını final-four'a taşıyamadı ama normal sezonun en dikkat çekici istatistiklerine imza attı. 17s- 6r- 10a ortalamalarıyla oynarken çok da iyi şut atmıştı ama 4.5 tk ortalaması endişe verici. Banvit'te Rowland'dan sonra yine benzer tipte bir gard takımda olacak ama Rowland'a nazaran sorumluluk almayı daha işi başardığını söyleyebiliriz.


Geçen sezon da zaman zaman süre alan ama daha çok Bandırma Kırmızı'da forma giyen İsmail Cem Ulusoy'a bakalım... Bu sezon da hazırlık döneminde az da olsa süre aldı. Güvenilecek bir şutu yok, asistlerini de top kayıpları dengeliyor ama rotasyonda yer alacak ve gelecek adına umut beslenecek bir oyuncu.


Takımın bu sezonki en iddialı transferi AJ Slaughter oldu. Slaughter da sürekli takım değiştirenlerden biri ve genel olarak ülke değiştiriyor. İtalya-Belçika-Fransa maceralarından sonra geçen sene Panathinaikos'la Euroleague'de oynadı. Panathinaikos'ta kötü bir sezon geçirmedi ama yine de gönderildi. İstikrarlı bir şutör olduğunu söyleyebiliriz, yazın Polonya'da asist yönünde etkili olduğunu da gösterdi ve hazırlık döneminde de öyle oynadı. Fortson'ı da sürekli oyun içinde tutmak ve dengelemek için Slaughter'ın da destek olması önemli olacak.



Dominique Johnson 1-2-3 pozisyonlarının tamamında oynayabildiği için, bu açıdan önemli bir kadro derinliği katacak. Geçen yıl sezona Polonya'da başladı, son olarak İsrail'de oynamıştı. Tarnobrzeg'di mükemmel istatistikleri, Maccabi Rishon'da biraz düşse de genel olarak etkileyici istatistiklere sahip olduğunu söyleyebiliriz. 15s- 2r- 3a ve çok iyi şut yüzdeleri ile az top kaybı yaptığını söyleyebiliriz.



Banvit'te ikinci sezonunu geçirecek olan Can Maxim Mutaf sakatlığı sebebiyle hazırlık dönemini kaçırmak zorunda kaldı. Geçen yıl sürekli kenardan geldi ve bazı maçlarda oyunun gidişatını etkileyen önemli performanslar sergilediğini söylemek mümkün; Dominique kadar sık top kullanmasa da iyi şut yüzdelerine sahip olduğunu söyleyebiliriz.


Devşirme statüsündeki Keith Simmons takımın en eski ve en tecrübeli oyuncusu konumunda. 'Görev adamı' kelimesinin karşılığı olarak niteleyebileceğimiz Simmons savunmada takımına liderlik ediyor, sert bir oyuncu ve özellikle karar anlarında oyuna olumlu katkısı oluyor.


Yazın Toronto Raptors'la yaz liginde oynayan Phil Greene'in vasat performansları oldu ve Banvit'e transfer oldu.



Tolga Geçim takımın bir diğer genç yıldız adayı; Tolga'nın yetenekleriyle Türkiye için de en fazla umut beslenen isimlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. İki metrenin üstündeki boyuyla 2-3 numarada oynaması oyun içinde takımı için önemli avantaj yaratıyor. Oyunun asist yönüne katkıda bulunması ve verdiği müthiş paslarla hücum opsiyonunu arttırıyor; en önemli eksiği şutlar diyebiliriz; dış şutlarda vasatın çok altında bir performansı var. Geçen sezonun ilk yarısında -Lukic dönemi- önemli şans buldu ama ikinci yarıda -Ernak dönemi- fazla şans bulamadı. Yazın U19 ve U20'de oynamıştı. U19'da 6s- 6a ortalamalarıyla oynadı, U20'de süreleri fazla değişmese de asist olarak takıma fazla katkısı olmadı; özellikle savunmada etkili oldu.


'97li Erkan Yılmaz da bu yıl yükselen gençlerden. Yazın U18'de oynayan Erkan, fazla süre bulamasa da işin savunma kısmında etkili olmaya çalıştı. Pozisyonuna göre iyi bir ribaundçu olduğunu söyleyebiliriz.
       





                                                  4 NUMARALAR



Takımın bu sezonki en tecrübeli transferi olan Adrien Moerman, geçtiğimiz iki sezonda Limoges ile Fransa Ligi şampiyonluğu yaşadıktan sonra tekrar ülke dışında bir takımla anlaştı. 2.03 boyundaki Moerman, genel olarak 14-8-2 ortalamalarıyla oynuyor. İyi bir serbest atıcı olduğunu söyleyebiliriz; Chuck Davis gibi dış şut kullanmayı seviyor ve oyuna çok yönlülük kazandırıyor; savunmada da yine Chuck gibi sert bir oyuncu olduğunu söylemek mümkün.


26 yaşındaki Nusret Yıldırım, Mersin-Trabzon sonrası üstüste üçüncü sezona da farklı bir takımla başlayacak. Giderek yükselerek her sezon daha iyi oynadığını söyleyebiliriz. Geçtiğimiz sezon, Trabzon'da Markovic'in genel olarak ilk beş başlattığı ama daha sonra rotasyonda az süre verdiği isimlerden biri oldu. Çok fazla kullanmasa da iyi bir dış atıcı olduğunu söyleyebiliriz. Pota altında çok iyi bir savaşçı; yine Trabzon'daki ile benzer bir şekilde oynayacağı öngörebiliriz.


'94lü Talat Alp Altunbey, son yıllarda Bandırma Kırmızı'da önemli bir gelişme içerisinde olsa da Banvit'te pek süre alamadı. Bu dönem de hazırlık maçlarında fazla yer bulamadığını gördük.




                                                       PİVOTLAR
               

Gasper Vidmar da son yıllarda sürekli takım değiştiriyor; Türkiye Ligi'nin tecrübeli isimlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Vidmar hücumda fazla sorumluluk almayan bir isim; son dönemde serbest atışlarını biraz geliştirse de iyi bir serbest atıcı olduğunu söylemek zor.


Uzun pozisyonundaki ilk tercih Jackie Carmichael olmuştu ama Jackie'nin sakatlığı planları bozdu ve DeShawn Stephens kadroya dahil edildi. Stephens'ın güvenilir görüntü çizmekten uzak olduğunu söyleyebiliriz; serbest atış çizgisinde çok sorun yaşıyor, yerine transfer yapılabilir yoksa Banvit'in pivot pozisyonunda çok sorun yaşayacağını söyleyebiliriz.






                Tahmin: Banvit'in Slaughter-Simmons-Moerman-Vidmar haricinde genellikle performansları öngörülemez oyunculardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Banvit, son yılların aksine farklı bir transfer politikası izledi ve ortaya böyle bir kadro çıktı. Daha iyi tahminlerde bulunabilmek için, en azından ilk maçları izlemek faydalı olabilir...







sahinarif88@hotmail.com


twitter: @arifsahin1

25 Eylül 2015 Cuma

Yeni Sezona Doğru - Darüşşafaka Doğuş

Geçtiğimiz sezon, Türkiye Ligi'ni normal sezonda 3.olarak bitiren ve play-offlara ilk turda veda eden Darüşşafaka Doğuş, yeni sezonda Euroleague'de wildcard'la yer alacak ve yine Türkiye Ligi'nin en iddialı takımlarından biri olacaklar. Zadar Cup'ta oynadıkları ilk iki maç sonunda da tam kadro olarak izlediğimiz Darüşşafaka Doğuş'un kadrosunu inceleyelim...


                PG –  Jamon Lucas Gordon - Ender Arslan - Mehmet Yağmur

                SG – Reggie Redding - Serhat Çetin

                SF- Emir Preldzic - Manuchar Markoishvili

                PF- Luke Harangody - Milko Bjelica - Samet Geyik - Metin Türen

                C- Semih Erden - Marcus Slaughter - Oğuz Savaş - Ersin Dağlı




                                                OYUN KURUCULAR


     
                      İlk olarak karşımızda Mahmuti'nin vazgeçilmezi Jamon Lucas Gordon var. Lucas, klasik bir oyun kurucu olmasa da Mahmuti onu böyle kullanarak rakibin dengesini bozmak istiyor ve Lucas'ın asiste yönelen hücum tarzı da bu açıdan işleri kolaylaştırıyor. Lucas, iyi bir dış savunucu. İşin olumsuz tarafında ise, işler kötüye gittiğinde veya son dakikalarda sorumluluk ona kaldığında Lucas'ın güvenilecek el olmadığını söyleyebiliriz. İşler yolunda giderken ve diğer dış oyuncular da verimli oynarken Lucas'la oynamak çok iyi ama kritik anlarda veya kriz anlarında Lucas da işleri daha fazla krize sokabilir.


Türkiye Ligi ve Euroleague'in tecrübeli ismi Ender Arslan, geçen sezon kapısından döndüğü Darüşşafaka Doğuş'a bu sezon transfer oldu. Ender'in geçen sezon Galatasaray'da yaşadığı durum ve inişli-çıkışlı performansı soru işareti yaratıyor olsa da, tecrübesiyle ciddi fark yaratacağını söyleyebiliriz. Özellikle takımın birinci gardı Lucas iken,  alternatifinin Ender gibi bir isim olması önemli bir koz olacaktır. Mahmuti de oyun içinde Lucas/Ender değişikliğini yaparak rahat bir şekilde oyun sistemini değiştirebiliyor.

Mehmet Yağmur da takımda ikinci sezonunu geçirecek olan isimlerden. Yağmur Türkiye Ligi'nin tecrübeli gardlarından biri ve genel olarak sezon içinde bir-iki patlama maçı oluyor. Ender'in takıma katılmasından sonra daha az süre alması muhtemel ama kenarda tecrübeli bir gardın olması da kadro derinliğine artı katan bir durum.
       

                                                   KANAT OYUNCULARI

           
Burada 2 ve 3 numaralı pozisyonda yazdığımız isimleri birlikte değerlendirelim...


Alba Berlin'den transfer edilen Reggie Redding geçen sezon da Obradovic'le benzer bir sistem içinde oynadığı için, sisteme alışma sıkıntısı çekmeyecek bir oyuncu. Redding'in sezonun en kritik transferi olduğunu söylemek de yanlış olmaz diye düşünüyorum. Seibutis'in ayrılmasından sonra genellikle Redding onun yerini doldurmaya çalışacak. Geçen sezon genel olarak 11-4-4 ortalamalarıyla oynadığını görüyoruz; ortalama bir şutör, ikili oyunları Lucas'tan daha iyi oynuyor. Fenerbahçe maçında Lucas'la yanyana oynarken genellikle çekingen ve etkisiz olduğunu görmüştük, Kızılyıldız maçında ise kenardan geldi ve daha etkili başladı.


Türkiye Ligi'nin tecrübeli ismi Serhat Çetin geçen sezon Fenerbahçe'de Goudelock-Bogdanovic gibi özel isimlerin arkasında beklerken fazla forma şansı bulamadı; önceki sezon ise Tofaş'ta takımın liderlerinden biri olarak çok iyi bir performans sergilemişti. Serhat'ın şimdi Tofaş'taki gibi mi yoksa Fenerbahçe'deki gibi mi oynayacağını göreceğiz; anlaşılan ikisi arasında bir rolde olacak, performansını bekliyoruz.


Manuchar Markoishvili de CSKA macerası sonrası Türkiye'ye döndü. Marko'yu Galatasaray'dan da hatırladığımız üzere, çok iyi ve gerekirse sertlikten kaçınmayan bir isim, dış şutlarda iyi bir isim olduğunu söyleyebiliriz; son iki sezonda önemli sakatlık sorunları yaşadı, sağlam olduğunda en önemli sorun ise iyi bir pasör olmaması olabilir. Redding-Emir ile ikili oyunları oynayan takım, Marko oyuna girdiğinde daha farklı bir sisteme geçecektir.



Sekiz sezon sonra Fenerbahçe Ülker'den ayrılan Emir Preldzic, beklentilerin ve baskının kısmen daha az olacağı Darüşşafaka'da daha etkili bir sezon geçirmek üzere diyebiliriz. Emir çok yönlü oyunuyla sürekli bir 'yeni Bodiroga adayı' olarak gösterildi ve genellikle bu baskının altında kaldı. Savunmadaki hataları ve oyun içindeki istikrarsızlığıyla genellikle eleştirilen bir isim oldu, bu yaz Fenerbahçe devşirme olarak Dixon'ı tercih edince o da takımdan ayrıldı. Emir'in yeni takımıyla ilk maçlarda sırıtmadığını ve daha fazla süre bulacağı Darüşşafaka'da etkili olmasını beklediğimi söyleyebilirim.




                                                        4 NUMARALAR



Geçtiğimiz sezon burada birinci tercih olan John Shurna, Luke Harangody ile takas oldu. İstikrarlı bir şekilde üstüste altıncı sezona da yeni bir takımla başlayan Harangody geçtiğimiz sezon da Valencia ile beraber Euroleague'e başlamıştı. Shurna gibi çok iyi bir dış şutör olduğunu söyleyelim; hızlı hücumlarda genellikle en önde giden oyuncu oluyor ve sahada genellikle zeki bir görüntü sergiliyor.


Milko Bjelica da Türkiye'nin ve Euroleague'in tecrübeli isimlerinden biri. Oktay Mahmuti ile ismi son yıllarda çok anıldı; Mahmuti'nin Efes'ten ayrıldığı günün ertesi Milko Efes'e transfer olmuştu. Mahmuti varken Efes'te olması belki çok şeyi değiştirmeyecekti ama sistemine böylesine uygun bir ismin tam da ayrıldıktan sonra transfer edilmesi ilginç oldu. Bjelica geçen sezon pek de etkili olamamıştı, Darüşşafaka'ya transferi de sürpriz oldu diyebiliriz, kariyerini tekrar ayağa kaldırmak için önemli bir fırsat buldu, bakalım ne kadar iyi değerlendirecek.


Samet Geyik son beş sezonu Tofaş'ta geçirdi; Türk basketbolunun umut bağladığı isimlerden biri olsa da istatistiklerinin iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. Zadar Cup'ta da kadroya giremedi; bakalım sezon içinde neler yapacak.


Metin Türen Daçka altyapısından yetişen bir isim, geçen sezon da zaman zaman ilk beşte yer aldığını görmüştük. Kızılyıldız maçında 3 numara olarak da oynadı, çok katkı veremese de en azından rakip takımın sistemini bozacak şekilde oynaması yararlı olabilir.



           
                                                    PİVOTLAR
               

Geçen sezon Fenerbahçe forması giyen Semih Erden Eurobasket'te öne çıkan pivotlardan biri oldu. Transfer döneminde adı birçok takımla anıldı, son olarak Daçka'ya transfer oldu. Zadar Cup'ta gösterdiği kadarıyla son derece formda oynamaya devam ediyor. Hücumda farklı silahları olduğunu söyleyebiliriz, birebir hücumda daha iyi ve savunmada da fena değil.


Real Madrid'de üç kupalı sezon geçiren Marcus Slaughter yıllar sonra tekrar Türkiye'de. Zadar Cup'taki performansının tatmin edici olduğunu söylemek güç; tabii bu biraz da dış oyuncuları tanımamasından kaynaklanıyor. Semih böyle oynamaya devam ederse, Slaughter'ın formayı kapmak için çok daha iyi olması lazım.


2004'ten sonra Ülker, 2006'dan sonra ise Fenerbahçe Ülker forması giyen Oğuz Savaş, uzun süre sonra takımdan ayrılmış oldu. Euroleague'in tecrübeli isimlerinden biri olan Oğuz da orta mesafe şutları ve başarılı serbest atışlarıyla fark yaratacaktır; savunmadaki yumuşaklığı Slaughter ile dengelenmeye çalışılacak.


Ersin Dağlı da takımdaki ikinci sezonunu geçiriyor. Transfer döneminde adı sıklıkla Galatasaray'la anılan Ersin Kızılyıldız'a karşı takımının formasını giydi. Bu geniş rotasyonda, fazla süre bulması zor ama en azından Türkiye Ligi'nde takıma katkı vermesi muhtemel isimlerden birisi.





                Tahmin: Geçtiğimiz sezona da çok iyi başlayan Darüşşafaka, sezon ortasında Farmar transferiyle bir bakıma kendi kendine çelme takmış oldu ve çeyrek finalde de Trabzonspor'a çarpınca işleri çok zorlaşmıştı. Bu sezon şu anda lige en hazır takımlardan biri olduğunu söyleyebiliriz ama bu kez Avrupa'da da mücadele edecekler. Euroleague'de muhtemelen Brose-Sassari takımlarıyla tur mücadelesi yapacaklar, Eurocup'a düşseler de kadro derinlikleriyle turnuvada ilerleyebilirler...





sahinarif88@hotmail.com


twitter: @arifsahin1

21 Eylül 2015 Pazartesi

Phil Heath Seriyi 5'e Çıkarttı !

Hepimiz ekranlarda kütle canavarlarını gördüğümüzde 'bu kadarı da fazla ama' deriz ancak içten içe bu insanlara saygı duyan sayısı hiç de az değildir.

İşte Phil Heath 2010 sonrası döneminin en iyisi.Hem de bunu vücut geliştirmenin en üst mertebesi olan Mr. Olympia'yı üst üste 5. kere kazanarak bir kez daha kanıtladı.Son yıllarda Mr. Olympia'nın önemi ve Dünya kamuoyunda bıraktığı etki öylesine arttı ki bu senenin kazananına tam tamına 400.000 $ ödül verildi.Bu geçen senenin ödülü olan 275.000 $'ın %45 zamlanmış hali oluyor.

Heath'e geçmeden önce vücut geliştiricilerin doğuşundan ve Mr. Olympia'nın tarihçesinden bahsetmek istiyorum: Tarih boyunca birçok ülkede güç ve dayanıklılık antrenmanı yapılmıştır.Bunların neredeyse tamamı askerlere verilen eğitimler olarak kalmıştır.Çok çok eskilere Antik Yunan dönemine gidecek olursak olimpiyat şampiyonunun güç gösterisi yaptığına rastlamamız mümkün.

19. yüzyılda başlayan 'Güçlü Adamlar' ile birlikte (O dönemin güreşçilerinden Koca Yusuf'da bu kategoriye girer) ağırlıklarla güç gösterisi yapan insanlar sahneye çıkmıştı.Ama tam anlamıyla ilk vücut geliştiricisi 1867 doğumlu Eugen Sandow'dur.Sandow diğer güçlü adamların aksine halter, dambıl, bar gibi ekipmanları kullanmış ve kuvvetinin yanında vücudunu altın orandan esinlenerek estetik bir hale getirmeye çalışmıştır.1925'de felç geçirerek hayatını kaybeden Sandow'u halen Mr. Olympia'nın 1.'lik ödülündeki heykelcikte görüyoruz.Bu yüzden Sandow vücut geliştirmenin babasıdır.

Vücut geliştirmede 1940'lara gelene kadar halterciler, boksörler ve hatta yüzücüler bile vücut geliştirme yarışmalarında boy göstermiştir.Vücut geliştirmede ilk kırılma noktası 1939'da Mr. America'nın başlamasıyla ve anabolik steroidlerin icadıyla olmuştur.Bu tarihten sonra vücut geliştirciler adeta kas canavarlarına doğru evrilmiştir.2. kırılma noktası amatör bir spor branşı olan vücut geliştirmenin Weider kardeşler sayesinde 1949'da profesyonel hale getirilmesiyle oldu.

1960'ların başına geldiğimizde vücut geliştirme sporu neredeyse günümüzdeki halini aldı.Çünkü oral yoldan alınan steroidlerin ortaya çıkmasıyla sporcular artık tamamen kas canavarı halini almıştır.Weider kardeşlerin 1965'de Mr. Olympia'yı kurmasıyla bu sporun ekranlardaki şöhreti iyice artmış oldu.

Olympia'nın ilk kazananı bu günkü 'Scott Curl' mucidi Larry Scott oldu.1966'da Scott bir kez daha kazandıktan sonra emekliye ayrıldı ve sonraki 3 yılda Sergio Oliva ipi göğüsledi.Bu da bir nevi sonraki yıllarda 'Bir kez kazananın şampiyonluğu uzun zaman bırakmadığı' dönemini başlattı.

Belki de vücut geliştirmenin en şaşalı dönemi 70'lerin başında gerçekleşti.1969'da Oliva'nın ardından 2.'likle yetinen Arnold Schwarzenegger (İlk ve tek mağlubiyeti) 70-75 arasını domine ederek 6 şampiyonluk kazandı.Schwarzenegger burada kazandığı şöhreti sinema ekranlarına taşıyarak Olympia sahnesinden çekildi.1980'de tekrar döndü ve o dönem yetersiz fiziğine rağmen (Weider kardeşlerin şikesi olduğu iddia edilir) bir kez daha şampiyon oldu.

Lee Haney döneminden önce Frank Zane 90 kiloya sahip estetik vücudu ile 1975-1980 arası Arnold'suz dönemde 3 şampiyonluk elde etti.1984'den 1991'e kadar Lee Haney rüzgarı esti.92-97 arasında da Dorian Yates.Ondan sonra da belki de tarihin en iyisi olan Ronnie Coleman 98-05 arasını domine etti.Daha sonrasında Ronnie ile çok çekişen Jay Cutler sonraki 5 yılda 4 şampiyonluk aldı.Arada 2008'de 39 yaşındaki Dexter Jackson ilk ve tek şampiyonluğunu ilan etti.

Burada Jackson'a parantez açmak lazım.Jackson bu sezon bile yarışarak 46 yaşında 2.'liği elde ederek 150.000 $'ın sahibi oldu.

Gel gelelim Phil Heath'e.Her dönemde olduğu gibi Heath'de ciddi bir rekabet içindeydi.Geçtiğimiz 3 yılda Kei Greene Heath'in ardından 2. olmuştu ancak bu yıl yarışmaya yakın bir zamanda herkesi şaşırtarak 2015 Mr. Olympia' da yer almayacağını açıkladı.Geçen sene Heath onun için 2015'i kazanmayı umacaktır açıklaması yapmışken hayranları tarafından bu kararı hayal kırıklığı yarattı.

Heath ise doğuştan yapılı olmayan ve geniş olmayan omuzlarına rağmen çok iyi bir sporcu.Özellikle omuz antrenmanları belki de Arnold döneminden beridir gelen en iyi antrenman yöntemi.

Zamanında NBA'de Denver Nuggets takımında guard pozisyonunda oynayan ve güreşle de profesyonel olarak ilgilenen Heath'i saygıyla beraber tebrik ediyorum.


Emin Kazdaloğlu

Twitter:@Nickonharf

abcspor.com

20 Eylül 2015 Pazar

Davis Cup Raporu

Davis Cup'ta en üst seviyede yarı final maçları oynanırken, alt seviyelerde de maçlar oynandı, Dünya Grubu ve playofflar'a bakalım...


                                             DÜNYA GRUBU



            Dünya Grubu yarı finalleri...



         _ Büyük Britanya, Avustralya'yı Glasgow'da sert zeminde konuk etti. Bu eşleşme öncesi, Avustralya'nın da 'spor ruhuna aykırı hareketleri' nedeniyle Kyrgios'u kadro dışı bırakıp Tomic'i davet ettiğini not edelim; Tomic'in de durumu tartışılır ama en azından Kyrgios'u kadro dışı bırakmaları alkışı hak eden bir hareket, sporda böyle hareketlere ihtiyaç var, önemli olan tek şey kazanmak olmamalı...


Eşleşmeye gelecek olursak; Britanya Andy'nin oynadığı üç maçta da galip gelerek turladı diyebiliriz. Seride ilk gün berabere geçildi, çiftler maçında Murray kardeşler, Groth-Hewitt'i geriden gelerek yendiler ve serinin kader anı bu bölüm oldu diyebiliriz.


Büyük Britanya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ikinci kez finale çıkarken 1936'dan bu yana ilk kupalarını almaya çalışacaklar...



         _ Belçika, Arjantin karşısında çok zorlu bir seriyi kazandı ve 1904'den bu yana ilk kez finale yükseldiler... İlk gün berabere geçildi, çiftler maçını kazanan Arjantin deplasmanda son güne önde girdi. Goffin'in Schwartzman'ı rahat geçmesiyle iş final maçına kaldı. Final maçı için Arjantin oyuncu değişikliği yapmadı -Mayer girebilirdi- ve Darcis, Delbonis'i 3-1 yenince Belçika finalist oldu...


Belçika'nın bu sene oldukça şanslı olduğunu söyleyebiliriz; İsviçre'yi geçtikleri seride Federer-Wawrinka oynamadı, Kanada'yı geçtikleri seride Raonic-Pospisil oynamadı ve bu seride de final maçında Arjantin oyuncu değiştirmedi -değiştirseler ne olurdu o da meçhul-


_ Final, 27-29 Kasım'da Belçika'da oynanacak.




                                WORLD GROUP PLAY-OFFS



Burada, gelecek yıl World Group'ta yer almak için mücadele eden takımların maçlarına bakalım...



_ Çek Cumhuriyeti, Hindistan deplasmanında Berdych'siz mücadele etti; genç Vesely ve daha tecrübeli Rosol'ün tekler galibiyetleriyle üstünlüğü yakaladı. Çekler üstüste 10.kez World Group'ta yer alacaklar.



_ İsviçre, Hollanda karşısında en iyi oyuncularını sahaya sürdü ve zayıf rakibi karşısında tekler maçlarında üstünlük sağlayarak yine World Group'a yükseldi. Federer iki tekler maçını da kazanırken, De Bakker/Middelkoop çiftinin Federer/Chiudinelli'yi yenmesi sürpriz oldu.



_ Turun en dikkat çekici eşleşmesinde; İtalya, Rusya deplasmanında rahat kazandı. Rusya Gabashvili ile galibiyetle başladı ama devamında Fognini iki tekler, bir çiftler maçını kazandı ve İtalya WG'a geçti.



_ ABD, Özbekistan deplasmanında galip geldi. Jack Sock iki tekler maçını da kazandı, sakatlıktan sonra çabuk kendine geldi.



_ Kolombiya, Japonya karşısında son güne önde girdi ama iki ülkenin en önemli tenisçilerinin maçında Nishikori, Giraldo'yu yenince iş final maçına kaldı. Finalde Daniel, Falla'yı yenince Japonya deplasmandan zaferle dönmüş oldu.



_ Almanya, Dominik deplasmanında ilk maçı kaybetti ama Kohlschreiber'in oynadığı maçlarla zayıf rakiplerini geçtiler ve üstüste 11.kez WG'a yükseldiler.



_ Hırvatistan da Brezilya deplasmanında Borna Coric'le güldü. Genç tenisçi, hem Bellucci'yi hem de Souza'yı yendi, çiftler maçını da kazanan Hırvatistan turladı.



_ İki Orta Avrupa ülkesi arasında müthiş bir seri oynandı. Slovakya'da Klizan iki tekler maçını kazanarak görevini yaptı ama yetmedi. Final maçında Przysiezny, Gombos'u yenince Polonya kazandı.






sahinarif88@hotmail.com        


Twitter: @arifsahin1

Eurobasket 2015 – Final, Şampiyon, En İyiler

          Eurobasket’te heyecan dolu yarı final maçlarının ardından, finalin rekabet açısından beklenen heyecanı vermediğini söyleyerek başlayalım; İspanya maçı baştan sona forse etti ve rahat kazandı...


                                    FİNAL: İspanya maça hızlı başladı, önceki maçların aksine 'sadece Pau Gasol temelli' oynamaktan vazgeçti ve ilk bölümde özellikle Rudy Fernandez'in etkili oyunuyla farkı açtılar. Litvanya'nın da dış şutları girmeyince; beşinci dakikada skor 15-4 oldu. Moladan sonra Litvanya yine farkı kapatamadı ama en azından savunmada kendine geldi ve ilk çeyrek 19-8 bitti.


İkinci çeyrek de aynı havada başladı; Litvanya dış şutlarda başarısız olurken İspanya hücumlarda istediği sayıları buldu ve 14.dakikada skor 27-12 oldu. Ancak devre sonunda dış oyuncularından katkı bulmaya başlayan Litvanya, son saniyede Maciulis'in üçlüğüyle umutlarını sürdürdü: 41-33


İkinci yarının hemen başında Valanciunas'ın faul problemine girmesi Litvanya'nın oyun planını bozdu. 24.dakikada 52-35 olduktan sonra Kuzminskas'ın oyuna girmesiyle Litvanya farkı biraz eritti ama tek hanelere inmedi. Bu bölümde Llull'un da etkili oyunuyla İspanya üstünlüğünü sürdürdü: 60-43


Litvanya son bölüme iyi savunmayla başladı ama bu iyi savunmayı uzun süre sürdüremediler ve farkı kapatamadılar. Sonuçta İspanya 80-63 ile galip geldi ve son dört Avrupa Şampiyonası'nda üçüncü kez altın madalya kazandılar.




            İSPANYA: İspanya turnuvaya çok iyi başlamadı, sonraki günlerde ritm bulduklarını söyleyebiliriz. Finale kadar giden yolda 'sadece Pau Gasol temelli' basketbol oynadılar ve Fransa maçında Gasol'ün hem normal süre sonunda, hem de uzatmanın son dakikasında yaptığı faullerin es geçilmesiyle maçı kazandılar. Final maçında ise 'sadece Gasol temelli' oynamaktan vazgeçtiler ve oyunu çeşitlendirerek maçı baştan sona kadar rahat götürdüler. Bu arada Pau Gasol'ün yine önemli istatistiklere imza attığını da kaçırmayalım; 25s- 12r- 4a- 3b ile oynadı ve ikinci yarının başında Valanciunas'a arka arkaya fauller yaptırarak maçın gidişatını etkiledi. Sergio Llull 12s- 6r- 5a ile turnuvadaki en iyi maçını çıkardı. Rudy Fernandez 11s- 2tç ile oynadı, üçüncü çeyrekte sakatlanarak çıkmak zorunda kaldı. Rodriguez 4s- 6a ile bekleneni verdi. Mirotic turnuvayı 13s- 5r ortalamalarıyla bitirdi.



            LİTVANYA: Litvanya finale gelene kadar zorlu maçlar oynadı ve burada maç sonlarında, rakiplerin hatalarını iyi değerlendirdiklerini de söyleyebiliriz. İtalya maçında normal sürenin sonunda Gentile'nin topu kullanamamasının ardından maç uzadı ve uzatmada rahattılar... Sırbistan maçında ise çok iyi mücadele ettiler ama iş yine son topa kaldı, son topta Bogdanovic yanlış bir tercih yapmasa ve ayağı kaymasa Sırbistan öne geçebilirdi... Yarı final maçında Kalnietis'in dengesiz performansına rağmen maçı önde götürdüklerini ve sonunda kazandıklarını yazmıştık. Final maçında ise öyle olmadı. Kalnietis ancak 15.dakikadan sonra etkili olmaya başladı ve maçı 13s- 6a ile bitirdi ama 3 top kaybı yaptı ve ikilik atışlarda 2/9 isabet buldu. Renaldas Seibutis ise hiç katkı veremedi (asist olarak) 13 sayı üretti ama 0a/ 3tk yaptı ve savunmada da Llull karşısında sınıfta kaldı. Valanciunas ise 10s- 9r ile yine standart katkısını yaptı. Litvanya takımında Maciulis de turnuvanın en iyilerindendi; 14s- 6r- 2a ortalamalarıyla oynarken, özellikle Gürcistan-İtalya maçlarında öne çıkan isim oldu.


FRANSA: Üçüncülük maçında Fransa, Sırbistan karşısında ikinci çeyreğin ortalarından itibaren üstünlüğü ele geçirdi ve evindeki şampiyonayı madalyayla bitirdi... Bu maçta en çok öne çıkan isimler De Colo ve Gobert oldu yine. De Colo 20s- 3r- 4a, Gobert 15s- 14r- 3b ile oynadılar. Evan Fournier 15s- 5r ile üçüncülük maçının iyi isimlerinden biri oldu... Fransa adına turnuva geneline bakalım; kolay rakiplerin olduğu gruptaydılar ve yarı finale kadar pek de zorlanmadılar. Yarı final maçında De Colo kötü oynadı, Pau Gasol ekstra oynadı ama buna rağmen 'hakem kurbanı' olduklarını da yazabiliriz sanırım; Gasol'ün hem normal süre sonunda, hem uzatmanın sonlarında yaptığı fauller es geçildi. Oyuncu performanslarına bakarsak; Tony Parker skor bulsa da kötü şut yüzdesi ve 4.2a/ 2.3tk ortalamaları tatmin edici olmaktan uzak. Nicolas Batum da takımın kötü isimlerinden biriydi; Boris Diaw takımın en çok asist yapan oyuncularından biri oldu. Lauvergne/Gelabale haricinde kenardan katkı alamadılar.


SIRBİSTAN: Turnuvaya İspanya galibiyetiyle başlayan ve yarı finale kadar 'turnuvanın en iyi takımı' olan Sırbistan, Litvanya karşısında durdu. Litvanya'nın mücadeleci oyunu karşısında Teodosic-Bjelica durdular ve son hücumda Bogdanovic'in hatalı tercihi/ayağının kaymasıyla ile maçı kaybettiler... Oyuncu performanslarına bakarsak; Nemanja Bjelica zirvede yer alıyor. 14s- 6.6r- 2.7a ortalamalarıyla oynayan Bjelica'nın, yarı finaldeki kötü performansı dışında çok iyi bir turnuva geçirdiğini söyleyebiliriz. Kenardan gelen ve genellikle maçların yarısından daha az sahada kalan Raduljica 13.5s- 5r ortalamalarına sahip. En çok tartışılan oyuncu Milos Teodosic 12s- 7a ortalamalarına sahip; özellikle çeyrek finalde mükemmele yakın oynadı ama yarı final ve üçüncülük maçlarında berbattı.



                  MVP PAU GASOL: Turnuvanın en değerli oyuncusu beklendiği gibi Pau Gasol oldu. Gasol 25.6s- 8.4r- 2.4a- 2.3b ortalamalarıyla oynadı. Bunların alkışlanması gereken istatistikler olduğunu söyleyelim ama çok da 'şok edici' değil. Gasol gibi sürekli üstüne oynanan ve bu kadar tecrübeli/güçlü bir oyuncunun bu tip istatistiklere imza atması beklenmeyen bir şey değil. Gasol, İspanya 3.Ligi'nden gelen bir oyuncu değil; bu turnuvayı 6s- 3r ile falan kapatacak değildi, tabii ki bu tip istatistiklere imza atacaktı, biraz ekstra olduğunu söyleyelim... Beni asıl etkileyen ve bence Gasol'ün esas başarısı olan istatistiklere gelecek olursak; 9/14 üçlük - 60/74 serbest atış ve sadece 1.4 tk ortalaması daha etkileyici istatistikler. Gasol kadar top kullanan bir oyuncunun bu kadar az top kaybı yapması takdire şayan...


                                  EN İYİ BEŞ: Son yıllardaki büyük turnuvaların aksine ilginç  bir 'en iyi beş' seçimi oldu diyebiliriz; şampiyon ve finalist takımlardan 2'şer oyuncu seçildi, dördüncüden oyuncu seçilmedi... Pau Gasol haricinde en iyi beşte yer alan isimlere bakalım...


Sergio Rodriguez: Sergio yine Real Madrid'teki gibi oynadı. Maçlara kenarda başladı ve dahil olduktan sonra ortalama 25 dakikanın üstünde süre aldı. Turnuvayı 10s- 2r- 4a ortalamalarıyla tamamlayan Sergio'nun özellikle yarı final maçında çok etkileyici olduğunu söyleyebiliriz.


Nando de Colo: Turnuvayı 13s- 5r- 3.7a ortalamalarıyla tamamlayan Nando, Parker'ın da çok etkili olamadığı bu turnuvada Fransa'nın en çok öne çıkan dış oyuncusu oldu diyebiliriz.


Jonas Maciulis: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi; özellikle ikinci tur ve çeyrek final maçlarında öne çıktı. Gürcistan maçında 34s- 6r- 3a- 4tç- 2b ile turnuvanın en akılda kalıcı performansına imza attığını söyleyebiliriz.


Jonas Valanciunas: En iyi beşe giren tek '90 sonrası doğumlu oyuncu olan Jonas, gerçekten çok domine edici bir performans sergiledi ve Litvanya takımının en güvenilen eli olduğunu söyleyebiliriz. 16s- 8.5r ortalamalarıyla oynayan Jonas, sadece final maçında 'idare etti' diyebiliriz; özellikle İtalya maçında dikkat çeken bir performansa imza attı.



       


sahinarif88@hotmail.com


twitter: @arifsahin1

19 Eylül 2015 Cumartesi

ATP Tenis – Genç Yıldızlar

            ATP'de müthiş becerikli tecrübeli tenisçiler varken, WTA'e nazaran ilerlemek daha zor ve genç tenisçiler de sıralamada ilerlemekte zorlanıyorlar. Göze batan '93 ve sonrası oyunculara bakalım...  (sıralama Dünya Sıralaması'na göre yapılmıştır)
             


                12- Andrey Rublev: Listemizdeki en genç isim olan '97li Rublev 1.88'lik boyuna karşılık zayıf kalıyor ve bu da güçlü rakipleriyle denk mücadele etmesini engelliyor. Rus tenisçi, bu yıl en büyük başarısını Barcelona'da Verdasco'yu yenerek elde etti. Dudi Sela ve Damir Dzumhur da yendiği diğer önemli isimler oldular.



                11- Elias Ymer: Etiyopya asıllı olan İsveç doğumlu tenisçi, '96 jenerasyonun önemli isimlerinden. Bu yıl tüm Slam'lerde elemeleri geçti ve ana tabloda ilk turda kaybetti. Bir Challenger şampiyonluğu var, Barcelona'da Kyrgios'u yenmesi ve son 16'ya kalması not edilmesi gereken bir başarı.



                10- Kimmer Coppejans: Belçikalı tenisçi de Rublev benzeri bir fiziksel zorlanma yaşıyor. Bu yıl iki Challenger şampiyonluğu yaşadı; bir finali var Challenger'larda. Mersin'de Marsel İlhan'ı, Guangzhou'da Hyeon Chung'u, Bordeaux'da ise Sam Groth'u yenmeyi başardı.



                9- Alex Zverev: Ağabeyi Mischa'dan daha önemli bir potansiyele sahip olan Alex, bu yıl bir tane Challenger şampiyonluğu yaşadı ve Bastad'taki 250'lik turnuvada yarı final oynadı. Citi Open'da ise çeyrek final oynamayı başardı. Bu yıl birçok önemli ismi yendi. Citi Open'da Kevin Anderson'ı yenmeyi başardı; Janowicz-Dolgopolov-Groth yenmeyi başardığı önemli isimler.



                8- Hyeon Chung: '96lı tenisçi beş Challanger turnuvasında final oynadı ve üçüncü kazandı. Granollers ve Paire bu yıl yenmeyi başardığı önemli isimler; özellikle sezonun ikinci yarısında önemli gelişim gösterdi, US Open 2.turunda Stan Wawrinka'ya üç tiebreak'te kaybetti, maçtaki direnci ve soğukkanlı oyunu dikkat çeken bir performans oldu.



                7- Thanasi Kokkinakis: Birçok genç yıldıza sahip Avustralya tenisinin şu anda geride olan isimlerinden ama Tomic-Kyrgios'a göre tenise daha çok yakışan bir isim olduğunu da not edelim. Bu yıl Indian Wells'te son 16'ya kaldı; tüm Grand Slam'lerde çeyrek final oynadı, en önemli başarısı Roland Garros'taki üçüncü turu. Bordeaux'da birçok önemli ismin katıldığı Challenger turnuvasını kazandı. Bu yıl Gulbis-GGL-Monaco-Fognini-Chardy yendiği önemli isimler oldu. Bu yıl, Tomic'e karşı 1-2 durumunda.



                6- Lucas Pouille: Fransa tenisi, önemli tecrübeli isimlere sahip ama geriden gelen fazla sayıda önemli tenisçi yok. 25 yaş altındaki en önemli isimleri Lucas Pouille. Avrupa yerine Dubai'de yaşamayı tercih eden Pouille; bu yıl tüm Grand Slam'lerde ilk turda elendi. Sezonun en etkileyici performansına Hamburg'da imza attı. Elemelerden geldikten sonra Monaco-Paire'ı eledi ve yarı finalde Fognini'ye kaybetti.



                5- Nick Kyrgios: '95li tenisçi sezona çok iyi bir başlangıç yaptı; Avustralya'da Karlovic ve Seppi'yi geçtikten sonra çeyrek finalde Murray'e kaybetti. Estoril'de final oynadı. Madrid'te Federer'i geriden gelerek yenmeyi başardı. Wimbledon'da Raonic'i yenmeyi başardı, dördüncü turda Gasquet'e kaybetti. Amerika turunda Rogers Cup'ta Wawrinka'yı yenmeyi başardı ama o maçtaki sportmenlik dışı hareketi ve oldukça terbiyesizce söylemi kendisi için oldukça antipati oluşturdu. Amerika'da şanssız bir kura çekti diyebiliriz, ilk turda Murray'e çarptı.



                4- Jiri Vesely: 198 boyundaki Çek tenisçinin, 250'lik turnuvalar dışında başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Yılın son Grand Slam'inde Ivo Karlovic'i setlerde geriye düştükten sonra yenmeyi başardı ve üçüncü turda elendi. 250'lik turnuvalara bakarsak; sene başında Auckland'de elemelerden gelerek şampiyonluğa kadar gitti. -Kev Anderson'ı yendi arada- Casablanca'da yarı final ve Bükreş'te final sezonun diğer önemli turnuvaları oldu.



                3- Borna Coric: '96lı tenisçi, geçen yıl Basel'de Nadal'ı yenmeyi başarmıştı ve dikkatleri üzerine çekti. 2015'te ise beklenen patlamayı yaptığını söyleyemeyiz. Sadece Dubai'deki 500'lük turnuvada Andy Murray karşısında farklı bir galibiyet alıp, yarı final oynadı ve Federer'e kaybetti. Roland Garros'taki üçüncü turu bu sezonki diğer başarısı oldu; Coric'in sıralamada geride olan genç rakiplerine karşı geriye düşebileceğini düşünüyorum kendisini aşmazsa...



                2- Jack Sock: Çiftlerde Pospisil'le beraber başarılı olan Sock, tekler kariyerinde bu yıl başarılı olmaya başladı. Houston'da Querrey'i yenerek kariyerindeki ilk tekler şampiyonluğunu kazandı; Indian Wells ve Miami'de iyi turnuvalar çıkardı. Roland Garros'ta Dimitrov'u yendi ve devamında dördüncü tura çıktı. Yılın son iki Slam'inde iyi sonuçlar alamadı. Rogers Cup'ta bir kez daha Dimitrov'u yenmeyi başardı.




                1- Dominic Thiem: Dünya Sıralaması'nda ilk 20'ye giren ilk '93 ve sonrası doğumlu tenisçi olan Thiem bu yıl Grand Slam'lerde iyi sonuçlar alamadı. Miami'de Feliciano Lopez'i yenmeyi başardı ve devamında çeyrek finale kaldı; Andy'e kaybetti. Roma'da Simon'u yenmeyi başardı. Wimbledon'dan sonraki küçük turnuvalarda önemli başarılar elde etti. Umag'da ve Gstaad'ta şampiyon olmayı başardı; bu süreçte Monfils-Feliciano-Goffin'i yenmeyi başardı.








sahinarif88@hotmail.com


twitter: @arifsahin1

18 Eylül 2015 Cuma

Eurobasket 2015 – Yarı Finaller Sonrası


          Eurobasket’te heyecan dolu yarı final maçlarını izledik ve ikisinde de daha az şans verilen takımlar kazandılar, Pazar 22:00'de oynanacak finalin adı İspanya-Litvanya oldu...


            İSPANYA: İspanya'nın Fransa'yı uzatmada devirdiği maçta maçın tek hakimi Pau Gasol oldu diyebiliriz. Maçı 40s- 11r- 3b tamamlayan Gasol kusursuza yakın bir performans gösterdi ama performansının çok da şaşırtıcı olmadığını not edelim. İspanya'da turnuva başından beri takım Gasol üstüne kuruluyor; Sergio Llull kısmen, Rudy Fernandez ise tamamen Real Madrid'teki rollerinin dışında oynuyorlar ve İspanya'da top sürekli pota altına iniyor. Böyle olunca Pau Gasol turnuva boyunca müthiş istatistiklere imza attı; bu maç da biraz daha ekstra oynadı ama çok şaşırtıcı olmadığını söylemek lazım. İspanya bu maçı kaybedecek olsa bile, Gasol'ün 30s- 8r civarında katkı yapması normal olurdu. Şunu da not etmek lazım; Pau Gasol normal sürenin sonunda Batum'a, uzatmada ise 78-75 yaptığı pozisyonda Lauvergne'e net fauller yaptı -özellikle ikincisi çok net- ve bunlar hakemler tarafından atlandı.


Fransa'ya gelecek olursak, bu maçta ne eksikti diye bakarsak; 3'lükler haricinde çok kötü şut attıklarını görüyoruz öncelikle. 19/52 ikilik ve 10/17 serbest atış isabeti var takım olarak. Gelabale ve Lauvergne dışında kenardan gelen oyunculardan verim alamadılar ve neredeyse hiç kullanmadılar. Takımın lideri Tony Parker 3/13 ikilik, 1/4 üçlük ve 1/4 serbest atışla felaket bir şut günü geçirdi. Batum turnuvanın kendisi adına en iyi oyununu oynadı diyebiliriz. Gobert ve Diaw yine standart bir maç oynadılar. Bu kadar sıradan bir performansa rağmen, hakemler normal süre sonunda ve uzatma sonunda doğru kararlar verebilselerdi, Fransa yine de finalist olabilirdi.




            LİTVANYA: Litvanya zorlu maçlar kazanma serisini devam ettiriyor ve İspanya'ya göre daha az şans verilmesine rağmen yarı final maçını da kazandılar. Litvanya gruptaki son maçlarını ve Gürcistan maçını beş sayının altındaki farklarla kazanmıştı. İtalya'yı ancak uzatmada yendiler ve Sırbistan'ı da yine son saniyelerde geçtiler. Oyun olarak hiçbir rakibi sürklase edemiyorlar ama maç boyunca ayakta kalmaları ve tüm oyuncuların maç içinde iniş-çıkış göstermelerine rağmen maç sonlarında daha istikrarlı oynamaları Litvanya'yı finale kadar taşıdı.


Litvanya-Sırbistan arasındaki müthiş maçla ilgili notlara bakalım; maç yüksek tempoda başladı. İlk çeyrek itibariyle Kalnietis-Valanciunas ikili oyunlarının işlediğini ve Valanciunas'ın savunmada da çok etkin olduğunu gördük. Sırbistan dış şutlarda da başarısız olunca skorda geriye düştüler. İkinci çeyrekte Litvanya farkı çift hanelere kadar açsa da, devre sonunda Sırbistan geri döndü ve rakibini yakaladı... İkinci yarıda savunma dozajları iyice arttı; önce Litvanya, sonra Sırbistan rakip takımı kitlediler. Son saniyelerde Sırbistan maçı kazanma noktasına gelmişti ama Bogdanovic hem acele etti ve hem ayağı kaydı, sonrasında da Litvanya kazandı.


İstatistiklere bakalım; Kalnietis 12s- 5r- 9a ama 8 tk ile oynadı. Valanciunas yine beklendiği gibi oynadı. Maciulis son iki maçın altında kaldı, kenardan gelen Kuzminskas ise bu turnuvadaki en iyi performansını sergiledi ve ikinci yarıda 4 numara pozisyonunda oynayarak Sırbistan'ı bozan en önemli parça oldu... Sırbistan tarafında ise Teodosic-Bjelica-Bogdanovic-Raduljica haricindeki oyuncular döküldüler; Teodosic-Bjelica özeline bakarsak, bu oyuncular da beklenenin altında performans sergilediler, özellikle maç sonunda daha sorumlu oynamalarını bekleyebilirdik -Teodosic için pek şaşırtıcı değil maç sonu ama Bjelica'nın maç genelinde olduğu gibi maç sonunda da kötü olduğunu gördük-




         



sahinarif88@hotmail.com


twitter: @arifsahin1

WTA Tenis – Genç Yıldızlar

                WTA’de tecrübeli oyuncuların da aldıkları şaşırtıcı sonuçlar ve gösterdikleri inişli-çıkışlı performanslardan sonra sıralamada üst noktalara çıkan birçok genç isim var. Dünya sıralamasına da bağlı olarak dikkat çekici 15 isme bakalım…
               


                15- Ajla Tomljanovic: Zagreb doğumlu olan 2014 Temmuz’da Avustralya vatandaşlığına geçmişti. 1.80 boyundaki tenisçi kariyerinin ilk finaline bu yıl Tayland’da çıktı ve finalde Hantuchova’ya yenildi. Stanford’daki çeyrek finalini de çıkarırsak bu yıl kayda değer başka turnuva oynamadı. 2014’te toprakta etkili olurken, bu yıl başarılı sonuçları sert zeminde geldi. Bu yıl yendiği önemli rakipler Belinda Bencic (Madrid) ve Madison Keys (Stanford)



                14- Annika Beck: 2014 Mart’ta 43 numaraya kadar çıkan Beck düşüş sergiledi ama son aylarda yine yükselişti. Bu yıl şampiyonluğu yok, Florianapolis’te final oynadı ve Pereira’ya kaybetti. Onun haricinde yine International turda başarılı turnuvalar çıkardı; Hertogenbosch ve Bad Gestein’da çeyrek finalleri var. Bu sezon görece başarılı olduğu tek Slam Roland Garros oldu, ilk turda Agnieszka Radwanska’yı yenmeyi başarmıştı.



                13- Alison van Uytvanck: Belçikalı tenisçi, Katowice’deki yarı finali ve daha sonra Roland Garros’taki müthiş performansı dışında pek bir iş yapmadı. Boyu çok uzun olmasa da, iyi bir servisçi, servis oyunlarına iyi konsantre oluyor ve soğuk kanlı bir oyunu var. Roland Garros’ta biraz da kura şansı vardı diyebiliriz; yendiği rakipler Schmiedlova-Diyas-Mladenovic-Mitu; çeyrekte Bacsinszky’e kaybetti.



                12- Carina Witthöeft: ‘95li Alman tenisçi, 1.76 boyunda ve iyi servis atıyor. Bu sezon aldığı sonuçlara bakarsak; Altenkir ve Cagnes’teki ITF turnuvalarında şampiyon oldu –Cagnes’te Bertens-Maria’yı yendi, önemli bir şampiyonluk- Avustralya Açık ilk turunda Navarro’yu yenmeyi başardı, Rogers Cup’ta çeyrek finale kadar çıktı.



                11- Zarina Diyas: Asyalı tenisçiler arasında 1 numaraya yükselen genç tenisçi, kortlarda yaşından beklenmeyecek seviyede oynuyor diyebiliriz. Bu yıl en dikkat çekici Grand Slam performansı Wimbledon’da geldi. Seribaşı isimlerden Pennetta ve Petkovic’i eledi, dördüncü turda Sharapova karşısında da kötü oynamadı. Dubai’de yine Petkovic’i yendiğini görüyoruz. Stuttgart’daki toprak turnuvasında Lisicki’yi 6-0/ 6-0 yenmesi sezonun en dikkat çekici skorlarından biri oldu.



                10- Daria Gavrilova: 1.66 boyundaki Daria, Moskova doğumlu, geçen yıl Avustralya’ya taşındı ve bu yıl Avustralya’yı temsil ediyor. Bu yıl Grand Slam’lerde başarısız oldu; Miami’de Sharapova’yı yenmesi kendisi adına yılın en dikkat çekici sonuçlarından biriydi. Toprak kort sezonunda ise Roma’da yıldızlaştı; elemelerden geldikten sonra Bencic-Ivanovic-Timea-McHale’ı yenip yarı finalde Masha’ya kaybetmişti. Rogers Cup’ta Stosur ve Safarova’yı elemeyi başardı. İstanbul’da çiftlerde Svitolina ile beraber şampiyon olmuşlardı. Kortların en sempatik isimlerinden biri.



                9- Caroline Garcia: Fransız tenisçi, 1.77’lik boyuyla yine dikkat çekici bir isim. Çiftlerde de Srebotnik ile beraber oynuyor, böylece oyununa çok yönlülük kattığını söyleyebiliriz. Teklerde ise çiftlerdeki kadar iyi bir sezon geçiremedi. Şubat’ta Meksika’da üstüste iki haftada da finallerde Timea Bacsinszky’e kaybetti, Indian Wells ve Stuttgart’da Ana Ivanovic’i yenmeyi başardı.



                8- Sloane Stephens: Steph iki yıl önce Avustralya’da Serena’yı yenmeyi başardığı için daha tecrübeli olduğu varsayılabilecek bir tenisçi ama ’93 doğumlu olduğunu hatırlatalım. 2014’te beklenen patlamayı yapamadı; bu yıl da patladığını söyleyemeyiz ama oyununu olgunlaştırdı ve çıkışa geçti. Bu yıl RG ve Wimbledon başarılı Slam’leri oldu. RG’da Venus-Watson-Pironkova galibiyetleri aldı ve dördüncü turda elendi. Wimbledon’da üçüncü tur oynadı. Kariyerinin ilk şampiyonluğu ise Amerika turunda Washington’da geldi. Stosur ve Pavlyuchenkova’yı yenerek şampiyon oldu.



                7- Anna-Karolina Schmiedlova: Yine Gavrilova gibi çok sempatik ve hareketli bir tenisçiyle karşılaşıyoruz. Bu yıl küçük turnuvalarda etkili oldu. Rio’da final oynadı, Katowice’de çeyrekte son şampiyon Cornet’i ezip geçti, sonra Giorgi’yi yenerek şampiyon oldu, Bükreş’te Errani’yi yenerek şampiyon oldu. P5 seviyesindeki Cincinnati’de Radwanska-Begu-Lepchenko’yu yendi ve çeyrek finalde elendi. Üç yaş küçük kardeşi Kristina da yavaş adımlarla geliyor; Williams kardeşler olmasa da Radwanska kardeşler benzeri bir gelecek beklediğini söyleyebiliriz.



                6- Kristina Mladenovic: 1.83’lük boyuyla kortların en uzun kadınlarından biri olan Kiki, çiftlerde de Babos ile beraber mücadele ediyor. Bu yılın genelinde istikrarsız sonuçlar elde etti. Grand Slam’lerde daha iyi oynadı; iki önemli turnuvasını not edelim. Birmingham’da Bouchard-Strycova-Halep’i yendi ve yarı finalde Pliskova’ya yenildi. Amerika Açık’ta ise dördüncü turda Makarova karşısında özellikle final setinde müthişti, çeyrekte Vinci karşısında yorgunluğun da etkisiyle final setinin sonlarında geriye düştü ve elendi. 2013 Wimbledon’dan beri bir Slam’de çeyrek final yapan ilk Fransız oldu ve Cornet’nin de arka arkaya aldığı kötü sonuçlarla Fransa’nın yeni 1 numarası oldu.



                5- Eugenie Bouchard: 2014 yılını müthiş geçiren Bouchard, 2015’e iyi başladı diyebiliriz. Avustralya’da çeyrek final oynadıktan sonra, Indian Wells’te iki tur geçti; ne olduysa Lesia Tsurenko’yla oynadığı maçla beraber başladı diyebiliriz. FED Cup’ta Dulgheru’nun elini sıkmamasından sonra adeta bir ‘lanet’e uğradı diyebiliriz; katıldığı turnuvalarda hiçbir başarı sağlayamadı. US Open’da kendisine geldi, özellikle Cibulkova’yla yaptığı üçüncü tur maçı çok iyi bir maçtı, o maçı kazandı ama sonra düşerek kafasını vurdu ve turnuvadan çekildiğini açıkladı.



                4- Belinda Bencic: ‘97li Bencic listede yer alan en genç oyuncu ve bu yıl tüm yaş kategorilerine bakarsak, en dikkat çekici isimlerden biri olduğunu da söyleyebiliriz. Geçen yılın ikinci yarısından itibaren çıkışta olan Bencic’in bu kadar hızlı bir yükseliş göstermesini beklemiyorduk desek yanlış olmaz. Eastbourne’de Keys-Bouchard-Wozniacki-Radwanska’yı yenip kupayı aldı. Rogers Cup’ta inanılmaz bir hafta geçirdi; Bouchard-Wozniacki-Lisicki-Ivanovic-Serena-Halep’i yendi ki burada özellikle Serena galibiyetinden bahsetmemiz gerekir. Serena’yı –hem de setlerde gerideyken- çok zor bir maçtan sonra yendi, Bencic’in maç kazandıkça havasını bulduğunu ve özellikle büyük tenisçilere karşı oynarken daha fazla konsantre olduğunu söyleyebiliriz. İlerleyen yıllarda, büyük tenisçilere karşı olduğu kadar sıralamada geride olan rakiplerine karşı da benzer konsantrasyonla oynarsa, dünya sıralamasında 1 numaranın en büyük favorisi olacağını söyleyebiliriz...



                3- Madison Keys: ‘95li Amerikalı, sezonun ilk Slam’inde Kvitova ve Venus’u geçerek yarı finale kadar yükselmişti. Sonrasında ise ‘Stephens’ın iki sene önceki hali’ gibi olduğunu söyleyebiliriz; turnuva seçmeye başladı ve oyun olarak da farklı şekillerde oynamadı. Charleston’daki toprak kort turnuvasında biraz da kura etkisiyle finale çıktı, finalde Kerber’e karşı maç için servis atarken servis kırdırdı ve devamında kaybetti. Wimbledon’da çeyrek finalde Radwanska’ya kaybetti, Amerika’da Radwanska’dan rövanşı aldı, sonrasında Serena’ya kaybetti. Avrupalı genç tenisçilere nazaran az turnuvaya gitmesi kendisini sık görmemizi engelliyor; oyun tarzı olarak, yine Williams’lar ve Stephens gibi çok agresif bir oyun tarzı seçiyor, Kerber ve Radwanska gibi tecrübeli ve sakin tenisçilere karşı çok fazla basit hata yapması onu oyunda geriye düşürebiliyor.


                2- Elina Svitolina: ‘94lü Ukraynalı, bu tenisçiler arasında ‘ayağı yere en sağlam basan tenisçi’ olarak özel bir konuma sahip diyebiliriz. Gerçekten çok özel bir tenisçi. Avustralya’da üçüncü turda Serena karşısında ilk seti kazanmıştı, sonra kaybetmişti. Roland Garros’ta çeyrek finale kadar yükseldi, yılın son iki Grand Slam’inde başarısız oldu. Cincinnati’de özel bir performans sergiledi ve Bouchard-Garcia-Safarova’yı yenerek yarı finale çıktı, yine Serena’ya takıldı. İstanbul’da teklerde başarısız oldu ama çiftlerde Gavrilova ile birlikte şampiyon oldular.


1-      Garbine Muguruza: İspanyol tenisinin zirvesi için, çiftlerde de partneri olan Navarro ile ‘tatlı rekabet’ yaşayan Muguruza Dubai’de Radwanska-Navarro’yu yendi ve yarı final oynadı. Roland Garros’ta Kerber-Pennetta’yı yendi ve çeyrek finale çıktı. Kariyerinin en büyük başarısı ise Wimbledon’da geldi. Kerber-Wozniacki-Timea-Radwanska’yı yendikten sonra final maçında Serena’nın karşısına çıktı; özellikle ikinci setin sonlarına doğru ortaya koyduğu mücadele ile takdir topladı.









sahinarif88@hotmail.com




twitter: @arifsahin1

16 Eylül 2015 Çarşamba

Eurobasket 2015 – Yarı Finale Doğru

              Eurobasket’te çeyrek final maçları da tamamlandı ve yarı finallere geldik...


            Çeyrek finallere bakarsak; Fransa ve Sırbistan, -sırasıyla- Letonya ve Çek Cumhuriyeti'ne karşı kesin favori durumundaydılar. Bu iki maç da benzer şekilde geçti; favoriler maça çok kötü başladılar, iyi şut bulan Letonya ve Çek Cumhuriyeti yavaş yavaş ritmlerini kaybettiler -Çekler daha dirençli oldu- sonunda favoriler rahat kazandılar.


İspanya-Yunanistan ve Litvanya-İtalya maçları ise bu turun çekişmeli maçları oldu. İspanya, Yunanistan karşısında son çeyrekte maçı çevirdi ve son dakika içindeki top kayıplarına rağmen Antetounkmpo'nun orta sahadan attığı şut girmeyince yarı finalist oldular... Çeyrek finallerin son maçı olan Litvanya-İtalya beklendiği gibi çok çekişmeli geçti. Litvanya maçın genelinde bir veya birkaç adım önde olsa da maç sonunda yakalandılar. Son topta Gentile lakayt davrandı ve topu kullanamadı, böylece maç uzadı. Uzatmada ise Litvanya tecrübeli oyuncularıyla farklı kazandı.



            Fransa-İspanya: Son şampiyon ve evsahibi Fransa, İspanya ile 2013 yarı finalinin rövanşına çıkmış olacak. Fransa şu ana kadar gerçekten güçlü bir takımla karşılaşmadı diyebiliriz; Türkiye-Letonya maçlarında maç başında kötü oynasalar da ikinci yarıda savunma dozajını arttırarak galibiyetlere gittiler. Letonya maçında Gobert 13s- 6r- 3b ile pota altında büyük fark yarattı. Tony Parker 18s- 6a ile turnuvadaki en iyi performansını sergiledi. De Colo 15s- 7r- 5a ile etkileyici bir performans sergiledi. Lauvergne kenardan gelip 14s- 7r ile oynadı. Lauvergne-Kahudi dışında kenardan gelip önemli katkı veren başka bir isim olmadı.


İspanya'ya bakalım; İspanya grup maçlarında etkileyici sonuçlar almamıştı ve Yunanistan karşısına geldiklerinde, daha az şans verilen takım konumundaydılar. Önceki maçlardan farklı bir şey de olmadı diyebiliriz, Pau Gasol 27s- 9r- 3a- 2b ile yine takımını sırtında taşıdı. Nikola Mirotic 18s- 2a ile oynadı ama sadece 1r alabildi. Sergio Rodriguez ise 10s- 5a ile oynadı. Maçın başı dışında Llull etkili olamadı, Rudy neredeyse hiç yoktu. 8 kişilik bir rotasyon kullanan İspanya'da Gasol-Mirotic-Rodriguez takımın en iyileri oldular; Fransa karşısında da muhtemelen dar bir rotasyon kullanacaklardır.


Perşembe 22:00'de oynanacak olan maçla ilgili kısaca bir tahmin de yazalım; Fransa önceki maçlardaki gibi ilk bölümde kötü oynarsa bu sefer pahalıya patlayabilir. İspanya ilk yarıda oyunun kontrolünü ele geçirirse, sonuna kadar götürebilirler. Diğer taraftan, Fransa Gobert-Lauvergne ikilisiyle İspanya'nın pota altı skorerlerini yavaşlatmaya çalışacak ve bunda başarılı olmaları durumunda İspanya'nın skor bulması zor olabilir. Fransa'nın pota altında etkili olması ve Tony Parker'ın da rahat oynaması durumunda Fransa'nın maçta daha büyük favori konumuna gelmesi muhtemel...




            Sırbistan-Litvanya: Sırbistan, zorlu B Grubu'nu lider bitirmişti ve eleme maçlarında da zorluk yaşamadılar. Çeyrek final maçında Teodosic'in şovunu izledik diyebiliriz. 12s- 14a ve sadece 2 tk ile oynayan Teodosic, yaptığı akıl dolu asistlerle izleyenlere çok keyifli anlar yaşattı. Takımına müthiş liderlik yaptığını söyleyebiliriz. Nemanja Bjelica 14s- 10r ile oynarken; kenardan gelen Erceg-Raduljica-Nedovic üçlüsü toplamda 44 sayıya ulaştılar.



Litvanya zorlanmasına rağmen turları geçmeye devam ediyor. Gruptaki son üç maçı ve Gürcistan maçını son dakikada kazandıktan sonra, İtalya maçı da uzadı, uzatmada tecrübeli yıldızlarıyla galip geldiler. Litvanya'nın bu maçta oyun planını beklendiği gibi uyguladığını söyleyebiliriz. Kalnietis'in liderliğinde, pota altında Valanciunas'ı devreye soktular, Maciulis yine etkili oldu; uzatma bölümünde İtalya'nın yıldızları saçmaladılar. Üç yıldız da maçı double-double'la tamamladılar. Valanciunas 26s- 15r, Maciulis 19s- 10r, Kalnietis 14s- 11a.



İki takım arasında oynanan son iki maça bakarsak Eurobasket 2011'de Litvanya, 2013'te ise Sırbistan galip gelmişler. Litvanya'nın oldukça inatçı bir takım olduğunu görüyoruz bu turnuvada. Oyun düzeni olarak birbirlerine oldukça benzer oyun planlarıyla sahada olacaklar. Teodosic-Kalnietis, Raduljica-Valanciunas, Bjelica-Jankunas, Kalinic-Maciulis... Buralarda sadece Sırbistan'ın 4 numaraya daha fazla ağırlık verdiğini, Litvanya'nın ise 3 numaradan oynadığını görüyoruz. Bjelica-Maciulis takımları için daha kilit oyuncular olacak gibi duruyor; 1-5 numaralardan iki takımın da benzer katkılar alacağını düşünürsek, Bjelica-Maciulis belirleyici olacaktır ama Teodosic'in de çeyrek finalde gösterdiği performans çok özeldi ve onu küçümsemek olmaz...




         



sahinarif88@hotmail.com



twitter: @arifsahin1

PROFİL – Flavia Pennetta

                US Open 2015’de kariyerinin ilk ve tek Grand Slam şampiyonluğunu elde eden Flavia Pennetta’nın kariyerine bakalım…



                Başlangıç: 25 Şubat 1982 Birindisi doğumlu olan Flavia, 5 yaşındayken babasıyla beraber tenis çalışmalarına başladı ve 15 yaşındayken de ITF turnuvalarında oynamaya başladı. 1999 Roland Garros’ta genç kızlarda çiftler kategorisinde Roberta Vinci ile beraber şampiyonluk yaşadı.



                Turdaki İlk Yılları: 1999’da ITF’te iki tekler ve iki çiftler şampiyonluğu kazanan Pennetta, 2002’de WTA Sıralaması’nda ilk 100’e girmeyi başardı. 2004’te toprak zemindeki turnuvalarda başarılı oldu, iki finalde kaybettikten sonra Polonya’da kariyerinin ilk şampiyonluğunu elde etti. 2005 Şubat’ta da arka arkaya iki turnuva kazandı ve ilk 30’a girmiş oldu. 2006-8 arasında Slam’lerde genellikle ilk turlarda oynadı, 2008’de Amerika’da çeyrek finali yakaladı ve sıralamada ilk 20’ye girmiş oldu.



                Çiftler Başarıları ve Sakatlık: 2010 başından itibaren Gisela Dulko ile beraber çiftlerde mücadele ettiler ve müthiş başarılar yakaladılar. İki turnuva şampiyonluğu ve Grand Slam’lerde iki çeyrek-iki yarı final; 2011 Avustralya Açık şampiyonluğuyla birlikte Flavia Pennetta dünya çiftler sıralamasında da 1 numaraya çıkmış oldu.  2012 sonunda Dulko tenisi bıraktı, Pennetta da bilek sakatlığı sonrasında kortlardan uzak kaldı.



                Sakatlık Dönüşü ve Kariyerinin Zirvesi: Bilek sakatlığından sonra WTA Tekler Sıralaması’nda ilk 50’nin dışına çıkan İtalyan’ın dönüşü yavaş oldu ama sonuç olarak muhteşem oldu diyebiliriz. 2013’te Amerika’da yarı final oynadı, 2014’te Avustralya’da çeyrek final oynadı ve kariyerindeki en üst düzey tekler şampiyonluğunu Indian Wells’te yaşadı. Bu turnuvada kura şansının da yanında olduğunu söyleyebiliriz. Yarı finalde, 1 nolu seribaşı olan Li’yi ve finalde de 2 nolu seribaşı olan Radwanska’yı yendi ama onlar dışında oldukça rahat isimlerle karşılaştı.


                2014’te Wimbledon’da dördüncü tur ve Amerika’da çeyrek final başarıları yakaladı. Çiftlerde ise yılın ikinci yarısında Martina Hingis’le beraber oynadılar. US Open finalinin yanında Uzak Doğu’da iki şampiyonluk elde ettiler.



                2015 yılı ve US Open şampiyonluğu: Çok iyi geçen 2014’ün ardından 2015’te çok başarılı başlamadı. Sert zemin sezonunda Dubai-Indian Wells-Miami’de çeyrek finallere geldi; Grand Slam’lerde ise 4.tur oynadığı Roland Garros haricinde kayıptı diyebiliriz. Amerika Açık’a 26 nolu seribaşı olarak katılan Pennetta, ilk turlarda Gajdosova-Niculescu-Cetkovska’yı yendi; özellikle Cetkovska karşısında geriden gelerek kazanması etkileyici oldu diyebiliriz. Sonraki üç turda, oldukça iddialı olan seribaşlarıyla karşılaştı, sırasıyla Stosur-Kvitova-Halep’i yendi; Kvitova karşısında geriden geldi ve Halep karşısında çok yorulduğunu söyleyemeyiz; neredeyse kusursuz bir performansla yendi. Final için muhtemel rakibi Serena Williams olarak gözüküyordu ama vatandaşı Roberta Vinci hiç beklenmeyen muazzam bir geri dönüşle Serena’yı yenince Pennetta’nın kupa yolunu da açmış oldu. Final maçının ilk setinde zorlanmasına rağmen tiebreakle kazanan Pennetta, ikinci sette rahattı ve kupayı kazandıktan sonra da yıl sonunda tenisi bırakacağını açıkladı… Bu turnuvada çift kadınlarda Sara Errani ile birlikte mücadele ettiler ve yarı finalde Hingis/Mirza’ya kaybettiler…  WTA Sıralaması’nda 8.sıraya yükselen Pennetta, yıl sonu listesi için 6.sıraya kadar çıktı. Pennetta, bu gidişle jübilesini Singapur’daki yıl sonu finallerinde yapacak gibi duruyor…

               





sahinarif88@hotmail.com



twitter: @arifsahin1


14 Eylül 2015 Pazartesi

Eurobasket 2015 – Çeyrek Finale Doğru

            Eurobasket’te ikinci tur maçları da tamamlandı ve artık daha ciddi bölüme geçtik…


            İkinci tur maçlarına bakarsak; birçok maçın formalite icabı oynandığını görüyoruz. Evsahibi Fransa’nın yanında Sırbistan-Yunanistan-İspanya-İtalya ikinci turu çok farklı skorlarla geçtiler. Litvanya, Gürcistan karşısında zor da olsa kazandı. Letonya, Slovenya karşısında sürpriz yaptı diyebiliriz. Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan karşısında ezici bir galibiyet alarak çeyrek finalist oldu.


            Çeyrek final tablosu şu şekilde:


            Fransa – Letonya
            İspanya – Yunanistan

            Ssrbistan – Çek Cumhuriyeti
            Litvanya – İtalya



            Fransa-Letonya: Son şampiyon ve evsahibi Fransa beklediğimiz gibi çeyrek finale kadar hiç zorlanmadı, yarı final için de zorlanmasını beklemek hata olabilir. Gruptaki Polonya ve uzatmaya giden Finlandiya maçı haricinde hiçbir maçta maç skoru olarak rakiplerini 5 sayıya kadar yaklaştırmadılar. Fransa’da takımın en efektif oyuncusu olarak Nando de Colo göze çarpıyor. En fazla süre alan oyuncu olan Tony Parker asist olarak takıma fazla katkı yapmıyor –yapmasına gerek de kalmadı- Joffrey Lauvergne ve Rudy Gobert pota altında önemli istatistiklere imza atıyorlar; Boris Diaw ise ilginç bir şekilde takımın asist lideri oldu.


            İlk turda ev sahibi olan Letonya avantajını iyi değerlendirdi. Zayıf gruplarında çok iyi savunma yaptılar ve son maçta Estonya’yı geçerek gruptan çıktılar. Letonya asıl sürprizi ikinci turda yaptı ve Slovenya’yı geçti. Takımın lideri olan ve en çok süre alan oyuncu olan gard Strelnieks abartılı istatistiklere imza atmasa da oyunun her alanında etkili diyebiliriz. 10 sayı ortalamasını geçen tek oyuncu olan Dairis Bertans sadece %33’le şut atmasına rağmen asist olarak da önemli katkı sağlıyor. Pota altında Fremianis-Berzins; dışarda Timma-Blums diğper dikkat çeken isimler.




            İspanya-Yunanistan: İspanya grupta hayal kırıklığı yarattı diyebiliriz. Sırbistan-İtalya maçlarında potalarında yüksek skorlar görerek kaybettiler; ikinci turda ise Polonya’yı yendiler. Pau Gasol 23s- 8r- 3a- 2b ile inanılmaz oynuyor; turnuvada 8/10 dış şut isabeti var. Mirotic, kadroya çağrılmasının doğru karar olduğunu kanıtladı. Sergio’lar takımın asist yükünü taşıyorlar. Rudy Fernandez hayal kırıklığı yarattı diyebiliriz.

           
            Yunanistan’da takımın skor ve ribaund lideri Kostas Koufos. (maçların yarısında oynuyor) Spanoulis-Printezis-Bourousis-Anteto.-Calathes 20 dakikanın üstünde süre alan ve etkili olan oyuncular.



            Sırbistan-Çek Cumhuriyeti: Sırbistan, zorlu B Grubu’nu domine ederken, son saniyede kazandıkları Almanya maçı dışında tüm maçlarda fark attılar ve ikinci turda da Finlandiya’yı geçtiler. Teodosic-Bjelica-Raduljica skor yükünü sırtlıyorlar; Markovic-Nedovic-Bogdanovic-Kalinic diğer önemli isimler.


            Çek Cumhuriyeti ilginç sonuçlar aldı. Grupta iki galibiyet sonrası arka arkaya üç yenilgi aldılar ama gruptan çıktılar. İkinci tur maçında ise Hırvatistan’ı ezip geçtiler. Vesely-Satoransky-Schilb en etkili isimler; Satoransky 13s-6r-9a ortalamalarıyla etkili oynuyor.




            Litvanya-İtalya: Litvanya gruptaki son üç maçını ve son olarak Gürcistan maçını beş sayının altındaki farklarla kazandı. Valanciunas-Maciulis-Jankunas-Kalnietis en etkili isimler, Seibutis-Kuzminskas diğer önemli isimler.

            İtalya’ya bakacak olursak; zorlu B Grubu’nda kötü başlamalarına rağmen zamanla takım kimyası oluştu ve daha iyi oynamaya başladılar. İtalya NBA patentli yıldızları ve Gentile’yle skor bulmakta sıkıntı  yaşamıyor; Daniel Hackett’ın beklenenden çok uzak olduğunu söyleyebiliriz. Gentile-Gallinari-Bargnani’nin dış şutlarda başarılı olduğunu görüyoruz.


           




sahinarif88@hotmail.com



twitter: @arifsahin1

Amerika Açık'tan Akılda Kalanlar

               Yılın son Grand Slam'ini de geride bıraktık. Bu turnuvadan akıllarda kalanları hatırlayalım...



KADINLAR


Hayal Kırıkları: İlerleyen turlarda da hayal kırıklıkları olsa da burada ilk turda elenenlerden bahsedelim; Lucie Safarova, Karolina Pliskova, Ana Ivanovic ve Carla Suarez Navarro ilk turda elenen yüksek numaralı seribaşları oldular. Safarova ve Ivanovic şanssız kuralar çektiler diyebiliriz, sırasıyla Tsurenko ve Cibulkova'ya çarptılar. Pliskova ve Navarro ise slam'lerdeki başarısız performanslarını devam ettirdiler. Pliskova ilk turda Tatishvili karşısında varlık gösteremedi ve yine ilk turda elendi. Pliskova bugüne kadar hiçbir slam'de üçüncü turu geçemedi. Navarro ise ilk turda Allertova'ya kaybetti ve bu yılki dört Slam'in üçüne ilk turda veda etmiş oldu.


Sürpriz: Finalist İtalyanlar dışında turnuvanın en büyük sürprizlerinden biri de Kristina Mladenovic oldu. Son iki yılda dikkat çekici bir çıkış içinde olan Kiki seribaşlarından Kuznetsova ve Makarova'yı yenmeyi başardı, çeyrek finalde Vinci'ye kaybetti.


Geri dönen yıldızlar: _ Öncelikle Dominika Cibulkova'dan bahsedelim. Eski dünya 10 numarası, sezon başında Avustralya'da çeyrek final oynadıktan sonra sakatlanmıştı ve ameliyat olmuştu. Amerika Açık öncesi yavaş yavaş ritm bulan Dominika, ilk turda Ivanovic'i zorlu bir maç sonunda yendi. İkinci turda Pegula'yı geriden gelerek yendi. Üçüncü turda Bouchard'la oynadığı çok zorlu maçı kaybetti.


_ Viktoria Azarenka bu yıl istediği sonuçları alamamıştı -kötü kuraların da etkisiyle- son iki Slam'de Serena'yla erkenden eşleşmişti. Bu turnuvada ise Serena ile aynı tarafa düşmedi, üçüncü turda Kerber'le inanılmaz bir maç oynadılar ve kazandı. Çeyrek finalde Halep'le yine müthiş bir maç oynadılar, bu kez kaybetti ama bu yılın tek çeyrek finalini oynamış oldu ve gelecek yıl için çok olumlu sinyaller verdi.


_ RG'da ikinci turda, Wimbledon'da birinci turda elenen Simona Halep, Amerika Açık öncesindeki iki turnuvada final oynamıştı. Amerika Açık'ta ilk üç turu çok rahat geçtikten sonra; Lisicki ve Azarenka ile çok zorlu maçlar oynadı ve final setlerinde kazandı. Yarı finalde Pennetta karşısında geldiğinde pili bitmişti desek yanlış olmaz.



Roberta Vinci sürprizi: Vinci Amerika turuna kadar çok kötü bir yıl geçiriyordu. Amerika turunda da müthiş sonuçlar aldığını söyleyemeyiz ama Grand Slam'e iyi hazırlandı. Müthiş bir şansla yarı finale kadar hiçbir seribaşı isimle karşılaşmadı. Karşılacağı tek seribaşı olan Bouchard da kafası üzerine düştü ve maça çıkamadı. Vinci, Serena Williams karşısında geldiğinde bahislerde 1-300 şeklinde bir ihtimal veriliyordu ve bu turnuvada Serena'yı yenebilecek isimler arasında adı hiç geçmiyordu. İlk sette de 2-6 ile kaybeden Vinci'nin fazla direnç göstermesi beklenmeyebilirdi ama müthiş bir direnç gösterdi; 6-4'lük ikinci setten sonra final setine kötü başlamasına rağmen yine müthiş bir şekilde döndü ve kariyerindeki ilk -muhtemelen tek- finale yükseldi; finalde vatandaşı Pennetta karşısında ilk sette ayakta kalsa da, ikinci sette fazla mücadele edemedi.


Şampiyon Flavia Pennetta: 26 nolu seribaşı olarak başlayan tecrübeli tenisçi Gajdosova-Niculescu-Cetkovska'yı yendi ilk üç turda. İşin zorlu kısmı ise dördüncü turda başladı. Dördüncü turdan finale kadar Stosur-Kvitova-Halep'i yendi; Kvitova'yı geriden gelerek yendi, Halep karşısında ise neredeyse kusursuz bir performans sergiledi. Pennetta finalde de Serena'yla eşleşse ve onu yense daha da epik bir şampiyonluk kazanmış olacaktı; finalde Vinci ile oynadı, ilk seti tiebreak'le bitirdi, ikinci sette ise rahattı. Kariyerinin tek grand slam şampiyonluğunu kazanan Pennetta, sezon sonunda tenisi bırakacağını açıkladı.




ERKEKLER


Hayal Kırıklıkları: İlk turda zorlu bir maç sonunda Paire'ye kaybeden -önceki yılın finalisti- Kei Nishikori şüphe yok ki en büyük hayal kırıklığı oldu. Grigor Dimitrov da ikinci turda oynadığı zorlu maçta Kukushkin'e kaybetti. Simon'un ilk turda Young'a yenilmesi de hayal kırıklığı oldu diyebiliriz Fransa adına.


Sürpriz: Donald Young demişken, buradan devam edelim. Evsahibi ülkeden Donald Young, ilk turda Simon ve üçüncü turda Troicki maçlarında ilk iki seti kaybettikten sonra maçları kazandı. İkinci turdaki Bedene maçında ise ilk seti kaybettikten sonra kazandı. Onu durduran isim Wawrinka oldu.


Fransızlar'ın yükselişi: Simon ve Monfils ilk turda elenmiş olsa da, Fransız tenisçiler için iyi bir turnuva oldu diyebiliriz. Çeyrek final oynayan Gasquet ve Tsonga'nın yanında Chardy-Paire de dördüncü tur oynadılar. Paire, seribaşı tenisçilerden Nishikori ve Robredo'yu yendi, Tsonga'ya takıldı. Chardy, David Ferrer'i yenmeyi başardı, Cilic'e kaybetti. Çift erkeklerde ise Herbert/Mahut çifti şampiyon oldular.


Andy Murray'nin serisinin sonu: Bu turnuvaya gelmeden önce üstüste 17 slam'de en azından çeyrek final oynayan ve 2015'teki büyük turnuvalarda (GS&Masters) Djokovic veya Federer dışındaki bir isme kaybetmemiş olan Murray'nin bu serisi Amerika'da son buldu. Kyrgios'u yendikten sonra Mannarino karşısında iki set geriden gelip kazanan Murray, üçüncü turda da Bellucci'yi geçti. Dördüncü turda büyük servisçi Kevin Anderson'la karşılaştı ve turnuvanın seyir zevki en yüksek maçlarından biri oynandı. Kevin, dört sette kazandı ve müthiş bir galibiyete imza atmış oldu.


Düşüştekiler: Sıralamada üst basamaklarda yer alan isimlerden Tomas Berdych ve David Ferrer'in üçer yıllık 'yılda en az iki Slam'de çeyrek final oynama serisi' bu yıl son bulmuş oldu.

_ Rafael Nadal 10 yıl sonra yılı GS kazanamayıp bitirdi, bunun yanında hiçbir slam'de yarı finale de çıkamadı.

_ Milos Raonic son iki Slam'de dördüncü turu göremedi.

_ Grigor Dimitrov Avustralya'da dördüncü tura çıktı, ondan sonraki Slam'lerde ilk turlarda kaybettti.


Çıkıştakiler: _ Stan Wawrinka, 2014 Roland Garros'ta ilk turda elenmesinin dışında katıldığı son sekiz Slam'de en azından çeyrek final görmüş oldu. Bunlardan ikisini kazanan Stan, üçünde de yarı finalist oldu.


_ Kevin Anderson, bu yıl kariyerinin en iyi Grand Slam sezonunu geçirdi. Avustralya'da ve Wimbledon'da dördüncü turda oynadı; Amerika'da ise kariyerinin ilk çeyrek finaline çıkmış oldu ve dünya sıralamasında da 12.sıraya çıkarak rekor kırdı.


_ Marin Cilic: Sezon başında sakat olan Cilic, Avustralya'da oynayamadı, son üç Slam'de ise istikrarlı sonuçlar aldı. Sırasıyla yükselerek dördüncü tur-çeyrek-yarı yapan Cilic, son iki Slam'de Djokovic'e kaybetti.



Finalist Roger Federer: Federer, genel olarak çok başarılı bir turnuva geçirdi diyebiliriz. Dördüncü turdaki Isner maçı haricinde tiebreak bile oynamayan ve maçları çok kısa sürelerde bitiren Federer, Wimbledon'da olduğu gibi yine finalde 1 nolu seribaşıyla eşleşti ve ikinci seti aldıktan sonra son iki seti kaybetti. Federer böylece üstüste üçüncü yılı da Grand Slam şampiyonluğu olmadan kapattı.



Şampiyon Novak Djokovic: İlk iki turda zorlanmayan Djokovic, Seppi-Agut-Feliciano maçlarında biraz test edilmiş oldu; yarı finalde Marin Cilic'i her zamanki gibi çok rahat geçti -bu kez beklentilerin ötesine rahattı- Finalde ise Federer'i Wimbledon finalinde olduğu gibi üçüncü ve dördüncü setleri kazanarak yendi. Djokovic üstüste 11 turnuvada final oynarken, bu yıl üç Grand Slam şampiyonluğu kazandı. Djokovic 2011'de de aynı şekilde Aus-Wimb-US şampiyonlukları kazanmıştı.







_ Martina Hingis'in başarısı: Hingis'in çiftlerdeki müthiş başarıları devam ediyor. Karışık çiftlerdeki Slam'lere Leander Paes ile birlikte katılan Hingis, Roland Garros'ta ikinci turda elenmeleri haricinde üç Slam'i de kazanmış oldu.


. Çift kadınlarda ise Aus'da Pennetta ile beraber başarısız oldular ve Sania Mirza ile beraber oynamaya başladı. Mirza ile beraber Wimbledon'dan sonra US Open'da da şampiyon olmayı başardılar.






sahinarif88@hotmail.com



twitter: @arifsahin1