Tim Duncan.. smaç bastığında rakibe saygısızlık etmiş gibi hisseden,
hatta smaç bastığına adeta pişman olup üzülen bir adam o, böyle bir sporcu.
Basketbolu bir yana -tabi ki basketbolu hakkında da çok fazla konuşacağız- ama
bundan önce karakteriyle o kadar büyük bir oyuncu, o kadar büyük bir insan ki
Tim Duncan, böyle bir süperstarın bile bu kadar egosuz, bu kadar sadık, bu
kadar doğal, bu kadar mazbut, bu kadar ‘bizden’ olabileceğini parke içinde ve
dışında bizlere gösteriyor. Bize
‘böyleleri de cidden olabiliyormuş’ dedirtiyor, umut veriyor bize. Tim Duncan
NBA’in en büyük isimlerinden ve en büyük karakterlerinden biri. Kişiliğiyle
ilgili bu kadar övdükten sonra biraz da oyunundan bahsedelim. 17 yıldır bu
ligde Duncan, ve sayısız başarılara imza atmış bir oyuncu. Tam 6 kez final oynadı, bunların 5’ini kazandı ve
bunların 3’ünde Final’lerin MVP’si olmayı başardı.
Kariyerine David Robinson
gibi NBA’in gelmiş geçmiş en define vücutlarından birine sahip muazzam bir
uzunla birlikte başlaması onun için büyük bir şanstı. David Robinson, Quadruple
Double yapmayı başaran 4 oyuncudan biri, dile kolay (aslında dile de zor)
Quadruple Double! Duncan, Robinson’la birlikte o efsanevi ‘İkiz Kuleler’in’ 2
parçasından birini oluşturdu. NBA’in en iyi ikililerinden biri olan
Duncan&Robinson, en iyi uzun ikililer olarak düşünürsekte en iyisi
diyebiliriz, 2. Yıllarında NBA şampiyonluğuna ulaştılar ve Duncan henüz 22
yaşında Final’lerin MVP’si olmayı başardı. Ve bu yılın ardından kırdığı
rekorlara ufak bir göz atacak olursak, NBA Playoff'larda en çok süre alan, en çok double-double yapan oyuncu,
en çok blok vuran oyuncu, en çok savunma ribaundu alan oyuncu, en çok ribaund
alan 3. oyuncu, en çok sayı atan 5. oyuncu, Manu
Ginobili ve Tony Parker ile NBA Playoff tarihinin en çok maç
kazanan üçlüsü olmayı başardı. Bu istatistiklerin sadece playoff bazında
olduğunu hatırlatalım. Yazılarımı çok fazla istatistik kullanarak yazmayı
sevmiyorum, bu yüzden Duncan’ın kariyerine ve oyununa biraz daha kelimeleri
kullanarak bakalım.
Mükemmel bir Fundamental’a sahip öncelikle, bir uzun için
özellikle, zaten lakabı da boşuna ‘The Big Fundamental’ değil tabiki. Bunun
yanında muazzam bir pasör, zaten Duncan’ın aslında oyun kurucu olmak istediğini
ve antremanlarda hep oyun kurucu olmaya çalıştığını, oyun kuruculuk yapmak
istediğini duymuşsunuzdur. NBA tarihinin en iyi savunmacılarından biri olduğunu
söylemek hiç abartı kaçmayacaktır, ve bu savunmayı atletizmiyle enerjisiyle
falan değil, üstün basketbol ve pozisyon bilgisiyle yapıyor. Bu açıdan çok daha
değerli ve özel Duncan’ın yaptığı savunma. Çok hızlı bir oyuncu değil Duncan,
fakat bir uzun için çok da yavaş sayılmaz, hatta bir uzun için yeterli hızı
var, fakat hızından çok çabukluğu ön planda Duncan’ın. Özellikle post
oyunlarında, yaptığı dönüşlerle rakibini bir anda saf dışı bırakabilen bir
oyuncu. Oyununun tek eksiği olarak da gücünü fazla kullanmaması ve atletizmini
söyleyebiliriz. Gücünü fazla kullanmaması onun için sorun değil, çünkü buna
ihtiyaç duymuyor, sahip olduğu inanılmaz çabukluğu, o klasikleşmiş
‘bank-shot’ları ve mükemmel post oyunlarıyla hücumda yeterince etkin, savunmada
da sahip olduğu basketbol ve pozisyon bilgisi ona fazlasıyla yetiyor. Duncan’ın
tek eksik noktası olarak atletizmini görüyorum. Ama atletik bir Duncan’ı da
hayal dahi edemiyorum! Basketbol bilgisi, tekniği, pozisyon bilgisi,
fundamental’i bu kadar üst seviyede olan bir oyuncunun birde çok iyi bir
atletizme sahip olması, özellikle bu oyuncu birde PF ise, gerçekten çok akıl
almaz gibi duruyor. Tim Duncan 2011-2012 sezonuna kadar kariyerinde hep belli
bir seviyede oynadı, hep çok iyiydi. Fakat 2011-2012 sezonunda gerçekten bir
çöküş yaşadı, hatta emeklilik zamanı artık geldi denmeye başlanmıştı. Duncan o
sezondan sonra tekrar kendine geldi, iki sezon üst üste Spurs’le final oynadı,
birini alıp tekrar verdi ve diğerini dünyanın en iyi basketbolunu oynayarak
kazandılar.
Evet,kesinlikle Spurs’ün bu sezon oynadığı basketbol gelinebilecek
en üst noktaydı, ya da o noktaya çok fazla yakındı. Bu yapının içinde Duncan
çok önemli bir parçaydı, fakat bu yapının içinde en önemlisi olamazdı, çünkü bu
yapının içinde eğer ‘en önemli’ denilebilecek bir parça olsaydı, bu kadar
başarılı olamazdı. Popovich takımı o kadar ‘takım’ olarak oynattı ki, bu yapının
içerisinde 5. ve son maçta Patty Mills bile muazzam şut attı ve aynı derecede
katkı verdi, evet Patty Mills!
Peki Duncan, bu kadar mükemmel bir oyuncu ve
mükemmel bir karakter, NBA tarihinin en iyi PF’si! Neden bu kadar gözden uzak,
neden Blake Griffin bu kadar ilgi görürken, Duncan aynı ilgiyi göremiyor, neden
Kobe Bryant’la Lebron James’in yüzükleri tartışılırken, Duncan olaya dahil
olmuyor. Bunun için bir kaç madde sayabiliriz. En önemlisi Duncan’ın basketbolu
tekniğiyle oynayan bir oyuncu olup, çok fazla uçup kaçan, göze hoş gelen
smaçlar basan bir oyuncu olmaması. Bir başka madde ise sadece San Antonio için
oynamış ve oynuyor olması. Çünkü San Antonio çok büyük bir şehir değil, New
York-Los Angeles-Chicago-Boston- şehirlerinden birinde ya da bu derece büyük
bir markette oynasaydı Duncan, çok daha fazla ilgi gören bir oyuncu olabilirdi.
Bir başka madde ise oyun karakteri ve kişiliği. Duncan sadece oyununu oynayan,
kavgayla gürültüyle hiç işi olmayan, basına iyi ya da kötü yönde kullanabilecek
demeçler vermeyen, özel hayatıyla göz önünde olacak bir oyuncu ve bir insan
değil. Bütün bu maddeler birleşince Duncan hakettiği ilginin çok daha altında
bir ilgi görüyor, basketboluyla ne Kobe’den, ne Shaq’tan daha az ilgi görecek
bir oyuncu değil. Duncan’ın kariyeriyle ilgili bir yazı yazmaya kalkarsak, ve
bu yazı eksiksiz olsun istersek yazacağımız bu yazı yıllarımızı alacaktır. Ve
ben tabiki bu yazıyı yıllarca yazmayacağım bu yüzden biraz toparlamak
istiyorum. Tim Duncan gerek oyunuyla, gerek karakteriyle kendini bütün dünyaya
sevdirmiş, Spurs’ün en büyük rakibinin taraftarlarına bile(texas derbisi olarak
Dallas Diyebiliriz.) kendini sevdirmiş, ve bütün dünya tarafından çok büyük bir
saygı gören bir oyuncu. Ve bunların hepsini fazlasıyla hakediyor Tim Duncan.
Kariyerinin sonlarına geldiğini hepimiz biliyoruz, kendiside bu seneki
finallerde bunu belirtmişti, ve bu sene o duygularını hiç dışarı vurmayan
Duncan’ın biraz daha çocuk olduğunu, biraz daha fazla zevk almak için oynadığını
hepimiz gördük. Bu kadar önemli bir superstar’ı canlı olarak izleyebildiğimiz
için çok şanslıyız, ilerde çocuklarımıza hatta torunlarımıza anlatabileceğimiz,
örnek gösterebileceğimiz bir oyuncu, bir karakter. Tim Duncan’a kalan
kariyerinde ve hayatında çok içten bir şekilde sağlık ve mutluluk diliyorum.
İyiki varsın The Big Fundamental, ve asla unutulmayacaksın, çünkü efsaneler
asla ölmez…
Eren SÖZEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder