Galatasaray Barcelona’ya 3-0 ile süpürüldükten sonra koç
Ergin Ataman birbirinden ilginç açıklamalar yapmış. Cümlelere bakalım:
‘’Huertas savunmasında biraz hatalar yaptık.
O da beklenmedik şekilde skora çok ciddi katkı yaptı.’’
Maç
bittikten sonra ‘’Huertas’ın savunmasında biraz hatalar yaptığını’’ anlamak
gerçekten müthiş başarı! Marko-Hairston diğer şutörleri savunurken Galatasaray
kadrosunda Huertas’ı savunacak kaç oyuncu var? İki. Sinan Güler ve Göksenin
Köksal. Sinan 8:42 oyunda kalırken, Göksenin de 2:38 oyunda kalmış. Tamam,
hücumda oyunu organize edemediğimiz için Carlos Arroyo mutlaka oyunda kalmalı,
yanında da Sinan-Göksenin-Malik-Marko’dan ikisi olmalı. Sorum şu? Bu
oyunculardan biri Huertas’ı savunsa Oleson-Papanikolau-Nachbar gibi isimler bu
kadar etkili olabilir miydi? Barca hücumunu yönlendiren isim Huertas, ona boş
alan verdiğinde neler olabileceği de hemen hemen belli. Bu durumda Huertas’ı
savunamamak zaten harakiri gibi birşey. Serinin üçüncü maçında bunu
farkedemediysek fazla birşey söylemeye gerek yok.
İkinci
cümleye gelelim: ‘’O da beklenmedik
şekilde skora çok ciddi katkı yaptı.’’ Huertas dün 16 sayı-2 asistle
oynadı. Peki bu katkı beklenmedik miydi? Hiç de değildi. Bu sezon Navarro’nun
oynamadığı tek ciddi maç Fenerbahçe Ülker deplasmanı idi. O maçta Huertas ne
yaptı? 23 sayı-7 asist. Sadece o maçı izlesek Navarro olmadığında Huertas’ın
devreye girmeye çalışacağını ve gününde olması durumunda da ciddi katkı
vereceğini çözerdik. Bunu benim tahmin etmem ama Ergin Ataman’ın tahmin
edememesi çok acı.
En çok
tartışılan açıklamaya gelelim: ‘’27
maçlık bir Euroleague maratonu yaşadık ve tüm sakatlıklara rağmen çeyrek final
takımı olduğumuzu gösterdik.’’
Ataman’ın
bu açıklamayla neyi anlatmak istediğini anlamak güç. ‘’Çeyrek final takımı olduğunu göstermek’’ ne demektir? Bir takımın
çeyrek final takımı olduğunu göstermesi için 1 kez çeyrek final oynaması
yeterli midir? Galatasaray bir kere çeyrek final oynayıp çeyrek final takımı
olduğunu gösteriyorsa 5 kere üstüste çeyrek final oynayan takıma ne denir? İşin
bir de diğer tarafı var. ‘’Çeyrek final
takımıyız’’ demek ister istemez ‘’daha
ileri gidemeyiz işte, ancak çeyrek final takımı oluruz’’ anlamına geliyor.
Burada ciddi bir anlam karmaşası var. Bence açıklamaya açıklama getirmek
gerekiyor.
Cümlenin
ilk bölümüne bakalım bir de. ‘’27 maçlık
bir Euroleague maratonu yaşadık ve tüm sakatlıklara rağmen…’’ Bu da öyle
bir açıklama ki sanki 27 maçlık bir Euroleague maratonunu Galatasaray yaşamış,
Barcelona-CSKA-Real vs. kafadan çeyrek finalist yapılmış. Başka bir açıdan
bakarsak, sanki Galatasaray Euroleague’e kaldıktan sonra format değiştirilmiş
de Galatasaray yıpratılsın diye fikstür 27 maça çıkarılmış! Böyle açıklamalara
sığınacaksak ilk 10 maçtan sonra Top16 maçlarına çıkmasaydık daha iyiydi!
Ve en
sevdiğim bölüm: ‘’tüm sakatlıklar…’’ Sezon
başında takım kurulurken bu takımın başında kim vardı? Aynı yönetim, aynı koç.
Sezon başında yapılan transferlere bakalım: Geçmişte kalp rahatsızlığı yaşamış
olan, Barcelona’dan sakatlığı nedeniyle gönderilen ve Avrupa’da hiçbir büyük
takımdan transfer teklifi almayan Nathan Jawai kadroya dahil edildi. CSKA
Moskova’da sakatlığı nedeniyle istikrarlı performans gösteremeyen ve üç yıllık
kontratı olmasına rağmen sözleşmesi feshedilip gönderilen Zoran Erceg kadroya
dahil edildi. Geçtiğimiz seneyi sakatlığı nedeniyle kaçıran, en büyük silahı
fiziksel üstünlüğü nedeniyle savunmada sağladığı üstünlük olan Henry Domercant
kadro tutuldu. Jawai beklenen sakatlığı geçirdi, Galatasaray kimi transfer
etti? 2012 Olimpiyatları öncesi sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkarılan,
sakatlığı nedeniyle Maccabi’ye transfer olan, daha sonra Sevilla ve Milano’da
sözleşmeler imzalayan ama sakatlık nedeniyle oynayamayan Pops Mensah-Bonsu.
Transfer vizyonu Jawai’nin yerine zaten sakat olan Pops’u getirmek olan kulüp
de ‘’sakatlıklara rağmen…’’ deme
hakkına sahip değildir. Galatasaray’ın yerine transfer yapamadığı iki oyuncu
var: Markoishvili ve Dağlı. Marko sezonun en kritik yerinde takıma –çok formda bir şekilde- döndü. Dağlı
ise devşirme olarak forma giydiği için ligde oynatılamayacak bir oyuncunun
transferi lüks olarak görüldü. Ayrıca bu pozisyonda Milan Macvan’ın gösterdiği
performans da transfer gerekmediğini gösterdi.
Galatasaray’ı
çeyrek final oynadığı için tebrik ediyorum ama çeyrek finale nasıl geldiğini de
hatırlayalım. Galatasaray Top16’de zor olan E Grubu yerine zayıf olan F
Grubu’na düştü. Bu grupta Galatasaray’ın tur yolundaki rakipleri Lokomotiv
Kuban, Bayern Münih, Partizan ve Zalgiris Kaunas idi. Zalgiris genç kadrosuyla
baştan havlu attı. Partizan’ın belini sakatlıklar büktü. Geriye kalanlar
Lokomotiv Kuban-Bayern Münih idi. Bu iki takım da Euroleague’e ilk kez
katıldılar ve gereken tecrübeden yoksundular. Bayern’in kadro kalitesi de
Galatasaray-Kuban’la yarışacak düzeyde değildi. Başarılarının büyük bölümü iç
sahada geldi ve kadro uyumunu kısa sürede sağladıklarını gördük. Bence
beklenenden daha başarılı oldular, kutlamak gerekir.
Galatasaray’ın
gerçekten geçtiği tek takım Lokomotiv Kuban’dır. Kuban’ın da şanssız bir sezon
geçirdiğini ve dört tane maçı 5 sayının altındaki farklarla kaybettiğini
hatırlatalım. Son dakikalardaki kötü performanslarının en önemli nedenlerinden
biri tecrübesizlik, biri de dış oyuncuların inanılmaz istikrarsızlığıdır.
Ayrıca Galatasaray’ın beklenenin altında kalan Kuban’ı ancak averajla geçtiğini
de hatırlatalım.
F
Grubu’ndaki durum buyken; Galatasaray Malaga’nın yerine E Grubu’na düşüp
Panathinaikos-Olympiakos-Fenerbahçe Ülker’le çeyrek final mücadelesi yapsa
durum ne olacaktı, insan merak ediyor.
Galatasaray’ı
çeyrek final oynadığı için tekrar kutluyorum ama Barcelona karşısında ezilmenin
açıklaması olmaz, ‘çeyrek final takımı
olduğumuzu gösterdik’ demek Galatasaray’ı yüceltmez, küçültür.
twitter.com/arifsahin1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder