Euroleague: Galatasaray, Çeyrek Finaller
ve Ödüller
Yazıyı
başlıkta da belirttiğim gibi üç bölüme ayırdım. İlk olarak Galatasaray Liv
Hospital’den başlayalım.
Galatasaray
Liv Hospital geçen sezon ligde şampiyon olduktan sonra bu sezon başında oldukça
iddialı bir kadro kurdu. Geçen sezonun kadrosu görünürken pivot bölgesine
yapılan Nathan Jawai transferi ve son olarak Sinan Güler transferiyle hem
Euroleague için tecrübeli bir rotasyon oluşturdu, hem de bol alternatifli bir
kadro oluşturdu. Galatasaray’ın sezon başındaki kadrosu şöyle oldu; Arroyo/Ender
--- Gordon/Sinan/Cenk --- Marko/Göksenin --- Erceg/ Dudley/ Macvan ---
Furkan/Jawai
Galatasaray’ın
kadro kağıt üstünde iyiydi ama kadro hem yaşlı oyuncular üzerine kuruldu, hem
de sakatlık riski çok fazlaydı. Maalesef ki sakatlıklar arka arkaya geldi.
Gordon, Markoishvili, Dudley, Jawai çok ciddi sakatlıklar yaşadılar ve uzun
süre sahalardan ayrı kaldılar. Galatasaray bu süreçte Hairston ve Pops’u
kadroya dahil etti. Marko-Dudley’nin ya daha erken iyileşecekleri tahmin
ediliyordu, ya da maddi nedenlerden dolayı yerlerine transfer yapılmadı.
Galatasaray
Liv Hospital Hairston transferiyle isabetli bir hamle yapsa da, Pops’tan birkaç
maç dışında beklediğini alamadı. Açıkçası son iki yıldır sakatlıklardan belini
doğrultamayan Pops’tan ne bekleniyordu, onu da bilmiyorum.
Biz kadroya
dönelim. Bence dönüm noktası deplasmanda kazanılan Lokomotiv Kuban maçı oldu.
Kuban maçından önce Sinan, Göksenin, Macvan ya kullanılmıyordu ya da çok az
tercih ediliyordu. Bu nedenle tüm yük yaşları ilerlemiş Arroyo-Erceg üzerine
kalıyordu. Son maçlar öncesi Furkan Aldemir de beklenen katkı veremedi. Kuban
maçında Galatasaray kazanmasına rağmen elindeki avantajı kaybetti. Sonraki
maçlarda Ergin Ataman rotasyonunu değiştirdi ve Sinan-Göksenin’i daha sık
kullanmaya başlarken Erceg-Macvan dakikalarını da dengeli bölüştürmeye başladı.
Bu çok önemli bir hamleydi, çünkü, sezon boyunca Erceg oyundayken Galatasaray
pota altı ‘yol geçen hanı’na döndü, ayrıca Erceg’in şutları girmediği zamanlar
Macvan da skora katkı veremiyordu.
Son olarak
da sakatlar takıma yavaş yavaş döndü, Dudley oynayamasa da Markoishvili Kuban
maçından itibaren önemli katkılar yaptı.
Son olarak
soruya cevap vereyim? Galatasaray başarılı mıdır? Galatasaray çeyrek finale
kaldığı için ne olursa olsun başarılıdır. Ama ben bu başarının gereğinden
fazlası abartılması gerektiğini düşünmüyorum. Galatasaray ne E Grubu’ndan
çıktı, ne de grubu ilk ikide bitirdi. Geçtiği takımlara bakarsak, Lokomotiv
Kuban ve Bayern Münih Euroleague tecrübesi olmayan ve kadrosunda Carlos Arroyo
gibi bir yıldız barındırmayan takımlar. Barcelona-Galatasaray serisi
incelemesini de sonraki bölümde bulabilirsiniz…
Euroleague’de çeyrek finaller
Barcelona – Galatasaray Liv Hospital
Euroleague’de
çok iyi bir sezon geçirmediğini düşündüğüm Galatasaray öyle veya böyle çeyrek
finale kalmayı başardı. Üstüste ikinci yıl bir Türk takımını çeyrek finalde izleme
şansına ulaştık.
Play-off’taki
rakip ise E Grubu’nun lideri olan Barcelona. Son beş yıldır final-four da yer
alan Barcelona beş yılda sadece bir kez final oynayabildi. Dört yıldır Top16
aşamasında maç kaybetmeyen Barcelona bu yıl ise Top16’de EA7 Milano karşısında
hezimete uğramıştı. Ertesi hafta ise daha büyük bir bozguna uğradılar ve
Laboral’e karşı ilk yarıda 15 sayı farkla önde olup maçı kaybettiler.
Barcelona’nın
başarısındaki en büyük nedenlerden biri de istikrar. Genç koç Xavi Pascual 2008’den
beri takımın başında. Takımın kilit oyuncularından Navarro ve Sada 2008’den
beri, Lorbek 2009’dan beri, Huertas 2011’den beri, Tomic 2012’den bu yana
takımdalar. Kilit oyunculardan sadece Papanikolau bu yaz transfer edildi. Kilit
altılı haricinde Oleson-Nachbar-Dorsey-Lampe takıma ekstra katkı sağlayabilecek
olan oyuncular. Ayrıca Pullen-Hezonja-Todorovic-Abrines dörtlüsü de genç ve
göreve hazır oyuncular.
Görüldüğü
gibi Barcelona’nın çok geniş bir kadrosu var. Avrupa’nın en iyi koçları
arasında sayılmayan ama bu kadrodan verim almayı da bilen bir koçları var. Bu
esneklik nedeniyle Barcelona’nın birçok planı var ve sahada hiç sıkışmıyorlar.
Bu sezon Galatasaray LH’in en çok sıkıntısını çektiği sıkıntı bu oldu.
Galatasaray’ın kadrosu dar, sakatlıklar nedeniyle bu kadrodan yeterli verim
alınamadı ve Arroyo-Erceg başta olmak üzere bazı oyuncular neredeyse maçların
tamamında sahada kaldılar. Barcelona’da ise en değerli oyuncuların bile bir
maçta 30 dakika süre aldığını istisnai olarak görüyoruz.
Barcelona’nın
sezonuna bakalım: İlk turdaki kritik maçlarda İstanbul ve Moskova’da yenilen
Barcelona evindeki maçları kazandı. Top16’de ise
Olympiakos-Panathinaikos-Fenerbahçe Ülker deplasmanlarında çekişmeli maçlar
oynayıp kazandılar, İspanya’da ise sadece Unicaja Malaga maçında zorlandılar
ama kazanmayı başardılar.
Gelelim EA7
Milano hezimetine… Evet, bu maç formalite icabı oynandı ve Barcelona’lı
oyuncular maça konsantre değildi, Navarro da oynamadı, EA7 Milano ekstra
konsantreydi, saha avantajı onlardaydı, vs. Mağlubiyet için birçok sebep
sayılabilir/mağlubiyet önemsiz görülebilir ama Barcelona’nın –Langford’sız- EA7 Milano karşısında bu
kadar ezilmesi önemli bir sinyaldir. Önceki yıllarda Barcelona’nın hiçbir maçta
böylesine ezildiğini görmemiştik.
İki koçu
karşılaştıralım… Barcelona yıllardır Top16 sonrası düşüş gösteren bir
performansa sahipse, bunun en büyük nedeni koç Xavi Pascual’in kötü
yönetimidir. Yıllardır her türlü baskılı ortamda ezilen ve takımını kontrol
edemeyen Pascual hayalkırıklıklarına neden oluyor. Son yıllardaki performansa
bakalım:
_ 2010’da
İspanya Ligi finalinde Caja Laboral karşısında dağıldı.
_ 2011’de
Euroleague çeyrek finalinde Panathinaikos’a saha avantajına rağmen yenildi.
_ 2012’de
final-four’da yarı finali Olympiakos karşısında kaybetti.
_ 2013’de
İspanya Ligi finalini kaybederken, Euroleague’de Panathinaikos’u kılpayı geçip
final-four’da dağıldı.
Sezon boyu
eleştirdiğim Ergin Ataman’a bu konuda hakkını iade edelim. Ataman her türlü
baskı altındayken daha iyi performans veriyor ve takımını beklenmedik zaferlere
taşıyor. Bunun yanında beklenmedik sakatlık problemlerinde çözümü çok çabuk
bulmayı başarıyor. Bu alanda Ataman, Pascual’e karşı açık ara önde diyebiliriz.
Seri 2-2-1
şeklinde oynanacak. Barcelona son beş yılda da play-off serilerine saha
avantajına sahip olarak başladı ama ilk 2 maçı sadece bir kez –Unics Kazan’a
karşı- kazanabildi. Bu seride de ilk 2 maç çok önemli. Palau Blaugrana’da
oynanacak olan ilk iki maçın birini Galatasaray’ın kazanması durumunda seri beklenmedik
şekilde bitebilir. Seri 2-0 olursa Galatasaray’ın toparlanabileceğini
sanmıyorum, İstanbul’da Barcelona’ya tek maç yetebilir.
Seriyi her
maçtan sonra da yeniden değerlendireceğim. İlk maç Salı günü Barcelona’da
oynanacak.
Emporio Armani Milano – Maccabi Electra
Euroleague’de
son beş yılda final-four’a giden takımlar genellikle aynı takımlar oldu. 2
Yunan takımı, 2 İspanyol takımı ve CSKA Moskova haricinde Montepachi Siena,
Maccabi Tel-Aviv ve Partizan da birer kez final-four yaptılar. 2008 sonrası
düşüşe geçen Maccabi üstüste beşinci sezonda da çeyrek finalde. EA7 Milano ise
Galatasaray’la beraber çeyrek finallerde yer alan tek ‘farklı takım’ ve evinde
düzenlenecek final-four’da yer almak istiyor. Son 20 yılda İtalya’dan farklı
takımlar final-four oynarken Milano en son 1992’de Avrupa basketbolunda
başarılı olmuştu.
EA7
Milano’nun bu yılki çıkışı sürpriz oldu diyebiliriz. Top16 başlarken altıncı
sıradan yukarı çıkamayacağını tahmin ettiğim Milano Hackett transferi sonrası
beklenenden daha iyi bir performans gösterdi. Koç Banchi ve Keith Langford’ın
muazzam performanslarıyla kadro kalitelerinin çok üstünde performans
gösterdiler ve zorlu E Grubu’nu ikinci sırada bitirdiler. Play-off öncesi bir
iyi, bir de kötü haber. İyi haber Keith Langford’ın takıma dönmesi oldu, kötü
haber ise Alessandro Gentile’nin sakatlanması oldu.
Maccabi
Electra ise inişli-çıkışlı bir performans geçirdi, sonuç olarak kadro
kalitelerinin altında bir sezon geçirdiklerini söyleyemeyiz. Sene başında Sofoklis
Schortsanitis’i yeniden kadrosuna katan Maccabi ilk turda grup lideri oldu,
Top16’de ise Real Madrid-CSKA Moskova’ya diş geçiremedi.
İki takımı
kıyaslarken Milano’nun daha fazla oyuncudan katkı aldığını görüyoruz. Milano’da
ilk sayı opsiyonu Langford olacak ama Moss-Jerrels-CJ Wallace gibi oyunculardan
da ekstra katkılar gelebiliyor. Maccabi ise dışardan Hickman ve Pnini’nin
üçlüklerine, pota altında ise Sofo-Tyus ikilisinin etkinliğine bağlı. Top16
maçlarında hiç etkili olamayan Joe Ingles’in play-off maçlarında kendine gelip
gelemeyeceğini de göreceğiz. Ameliyat olması beklenen Shawn James’in yokluğu bu
eşleşmede çok da önemli olmayacak, Maccabi’nin karşısına pota altında etkili
olan bir takım çıkmadığı için James’in sakatlığı büyük sorun değil.
Euroleague’de
sezonun en iyi oyuncusu olan Keith Langford için eşleşmenin ayrı bir önemi de
var. 2011-12’de bir sezon Maccabi Electra’da forma giyen Langford belki de
kariyerinin en etkisiz sezonunu geçirdi. İsrail’e mi uyum sağlayamadı, David
Blatt’la anlaşılamadılar, bilemiyorum ama Langford’ın Maccabi’ye karşı normal
oyununun üstüne çıkacağını düşünüyorum.
İlk iki maç
Çarşamba ve Cuma akşamları Milano’da oynanacak.
CSKA Moskova – Panathinaikos
Son üç
yılda ikişer kez final-four oynayan iki takımdan biri Milano’da olmayacak. Messina’nın
planları tutmak üzereydi ama son maçta son sözü Real Madrid söyledi ve
Panathinaikos yerine Olympiakos’u tercih etti.
CSKA
Moskova Euroleague’in en pahalı kadrosuna sahip olmasına rağmen şu ana kadar
beklenen patlamayı yapamadı. En pahalı kadronun yanında Avrupa’nın en iyi
koçlarından birine de sahipler; ilk turdan sonra Top16 grubunda da ikinci
oldular. Şu ana kadar oynadıkları maçlarda iç sahada sadece Fenerbahçe Ülker’e
yenildiler, Real Madrid, Maccabi ve Barcelona karşısında ezici galibiyetler
elde ettiler. Deplasmanlarda ise bütün zorlu maçları kaybettiler.
Panathinaikos’a geçelim.
Panathinaikos her ne kadar dengesiz bir sezon geçirse de, Euroleague’de bir
play-off serisi oynanmak isteyecek olan son takım. Panathinaikos son beş
final-four’un dördünde yer aldı ve iki çeyrek final serisini saha dezavantajına
rağmen kazandı. Geçen yıl da, çok formda olan Barcelona’yı elemeye yaklaştılar,
kılpayı kaçırdılar. Panathinaikos’un sezonu nasıl geçirdiği önemli değil, işler
kritikleşince çok farklı performanslar ortaya koyuyorlar.
CSKA’da en kilit oyuncular eski
Olympiakos’lular olacak. Milos Teodosic’in sağlık durumu önemli. Sezon boyunca
bir türlü istikrarlı olamayan Kyle Hines’ın artık sahneye çıkması gerekiyor.
Olympiakos’la geçirdiği iki sezonda kritik aşamalarda muhteşem oynayan Hines
performansını yine o seviyeye çıkarabilir mi, göreceğiz.
Serinin ilk
iki maçı Salı ve Perşembe günleri Moskova’da oynanacak. Milos Teodosic’in ilk
iki maçta muhtemelen oynayamayacağını belirteyim.
Real Madrid – Olympiakos
Real Madrid biraz kendi gazına
geldi, biraz da Messina’nın planlarının kurbanı oldu ve Panathinaikos’a
çarpacaktı ama son maçta son sözü söylediler ve Olympiakos’la eşleştiler. Şu
ana kadar Euroleague’de oynadığı 24 maçta sadece 3 kez yenilen Real Madrid
Maccabi ve Milano deplasmanları, iç sahadaki CSKA Moskova galibiyeti dışında
çok da önemli galibiyetler elde etmedi. Real’in geçtiğimiz yıl da benzer bir
performans gösterdiğini hatırlatayım. Geçtiğimiz sezon play-offlara kadar 7
yenilgi alıp, finalde Olympiakos’a kaybetmişlerdi.
Olympiakos ise ilginç bir sezon
geçirdi. Son iki sezonun şampiyonu olan Yunan temsilcisi sezona flaş bir giriş
yaptıktan sonra, Top16’de beklenenin altında kalarak arka arkaya yenilgiler
aldı ama son düzlükte toparlanarak grubunu üçüncü sırada bitirdi.
Real Madrid sezon boyunca
galibiyetler elde etse de, beni çok tatmin edemediler. Bunun en büyük sebebi,
fazla sayıda kritik maça çıkmamaları. Öyle ki, 6 sayının altında farkla biten
üç galibiyetleri var; Galatasaray karşısındaki iç saha maçı ve Lokomotiv Kuban-Maccabi
deplasmanları. Bunların haricinde, CSKA ve Maccabi’ye karşı oynadıkları iç saha
maçlarındaki son çeyrek performansları takdire şayan. Yalnız, CSKA
deplasmanında
–Weems&Hines oynamazken- dağılmaları ironik. Real Madrid için zor
bir seri olacağını düşünüyorum.
Serinin ilk iki maçı Çarşamba ve
Cuma günleri Madrid’de oynanacak.
Euroleague Ödülleri
Euroleague’de
normal sezonun tamamlanmasıyla birlikte, biraz da ‘hayali ödüller’i katarak
yorumlarımı paylaşayım…
En değerli oyuncu (MVP)
Burada
‘verimlilik puanı’ işimizi kolaylaştırıyor gibi dursa da, pek öyle değil.
Malum, yüksek verimlilik puanına sahip oyunculara sahip olmak başarıyı
garantilemiyor. Benim öne çıkardığım beş aday; Keith Langford, Ante Tomic, Rudy
Fernandez, Carlos Arroyo ve Dimitris Diamantidis. Real Madrid’den Sergio
Rodriguez de aday olabilirdi ama onu ‘en iyi altıncı adam’ olarak
değerlendirmek daha doğru olur diye düşünüyorum.
Bu beş
oyuncu arasında Langford-Rudy arasında kaldım. Euroleague’de tüm maçlar baz
alındığında 18.8 verimlilik puanı ortalamasıyla birinci olan Langford en
değerli oyuncu olmayı hak eden bir performans sergiledi. Langford’ı seçmemdeki
bir diğer etken de, takımında Rudy Fernandez’in etrafındaki gibi etkili
oyuncular olmaması.
Langford’ın
sezonunu Normal Sezon ve Top16, daha doğrusu Hackett’sız dönem ve Hackett’lı
dönem olarak ikiye ayırabiliriz. Hackett’ın olmadığı dönemde istikrarsız bir
grafik çizen Langford, Top16 döneminde yıldızlaştı. Top16’de çıktığı 10 maçta 8
galibiyet gördü –Efes deplasmanındaki mucizevi yenilgi de var- Özellikle Olympiakos
maçlarında müthiş oynayan Langford toplamda 18.5 sayı-3.5 ribaund-3 asist
ortalamalarıyla harikaydı. Langford ayrıca en skorer oyuncuya verilen Alphonso
Ford ödülünün de sahibi oldu.
En iyi savunmacı
Bu ödülde
yıllardır Panathinaikos’un ambargosu var. Ödülü 6 kez Diamantidis kazandıktan
sonra, geçen yıl da başka bir PAO’lu Stephane Lasme kazandı.
Savunma
ödülünü vermek için sayıları öne süremeyiz. Geçtiğimiz yıllardaki performansı
ve sezon başında CSKA Moskova’ya geçmesiyle Kyle Hines’ın ödülü alabileceğini
düşünüyordum ama beklediğim performansı ortaya koymadı.
Top16
performansıyla –ve de takımının performansıyla- Ante Tomic’i favori olarak
görüyorum. Kişisel sempatim –ve aşırı istekli savunması- nedeniyle David Moss’u
da bu ödüle aday görüyorum.
Top çalma
istatistiğinde Jamon Lucas Gordon maç başına ortalama 2 top çalmayı başardı.
Bogdan Bogdanovic, Maciulis, Diamantidis de onu takipteler. Doğuş Balbay da 40
dakikaya vurulduğunda 3.26 top çalıyor.
Blok
ortalamalarında lider 1.46 ortalama ile Bryant Dunston. Ortalamalar 40 dakikaya
çekilse, Salah Mejri 4.91 blok ortalamasına sahip oluyor.
Yükselen yıldız
Ödülü iki
kez Mirotic kazandıktan sonra, geçen yıl Papanikolau kazanmıştı. Bu yılki
adaylar; Bogdan Bogdanovic, Joffrey Lauvergne, Alessandro Gentile, Tomas
Heurtel, Doğuş Balbay, Zoran Dragic, Alex Tyus vs. Tüm oyuncular kendilerinden fazla
bahsedilmeyi hak ediyorlar ve Euroleague’de son üç yıldır göremediğimiz kadar
potansiyel yıldızı bu sezon gördük.
Ödül takım
durumuna bakarak verilecekse –ki son yıllarda öyle oldu- Alessandro Gentile’ye
gidecektir. Takım değil de bireysel performanslara bakılacaksa ödülü hak eden
ismin Bogdan Bogdanovic olduğunu düşünüyorum. Bogdanovic bu sezon sadece bir
maç kaçırdı ve 32 dakika ortalamayla oynadı. Bogdanovic’in sezonuna dair en
önemli nokta ise Top16 maçlarında önceki tura kıyasla daha etkili olması oldu.
Top kayıpları arttı ama hücum-savunma performanslarıyla Top16’de daha da
sivrildi. Toplamda 31 dakikada 15 sayı-3.5 ribaund-3.5 asist-1.5 top çalma
ortalamalarıyla oynadı. Top kaybı ortalaması 3.5’a kadar çıkmasaydı ve takımını
daha iyi yerlere taşıyabilseydi, MVP adayı bile olabilrdi.
Yılın koçu
Yılın koçu
için adaylar ortada. Barcelona’dan Xavi Pascual, EA7 Milano’dan Luca Banchi,
CSKA Moskova’dan Ettore Messina ve Real Madrid’den Pablo Laso. İlginç bir
istatistik şu ki, son dört yılda Yılın Koçu ödülünü alan koçlar sezon sonunda
takımlarını şampiyonluğa taşıdı. Bu sezon Bayern Münih çeyrek final
yapabilseydi, Svetislav Pesic de yılın koçu olmaya aday olurdu.
Dört adaydan
ödülü en çok hak eden kişi Luca Banchi’dir. Messina, Pascual ve Laso hem uzun
ve başarılı kariyerlere, hem kaliteli kadrolara, hem de Avrupa’nın en büyük
takımlarına sahiptiler. Banchi ise bunların hiçbirine sahip değildi. 48
yaşındaki Luca Banchi Euroleague’e ilk olarak geçen sezon Montepaschi Siena’nın
başında adım attı. Sezon başında Milano’ya transfer olan Banchi, ilk turda
Euroleague’in belki de en kolay grubuna düştü ve çok da zorlanmadan takımını
ikinci sıraya taşıdı. Top16’de ise zorlu gruba düştüler. İki Yunan takımı
haricinde, Barcelona-Fenerbahçe Ülker gibi pahalı takımlar ve
Malaga-Laboral-Efes gibi çok da yabana atılmaması gereken rakiplerle
eşleştiler. Daniel Hackett transferiyle Banchi’nin arzu ettiği kadro oluştu.
İlk 10 maçta Langford’ın da katkılarıyla müthiş işler başaran takımda
Langford’ın sakatlığıyla beraber Banchi’nin de koç olarak yetenekleri daha
fazla ortaya çıktı. Fenerbahçe Ülker deplasmanındaki galibiyet ve farklı
Barcelona galibiyeti ancak muazzam bir koçun yapabileceği işler. Maccabi’yi
geçebilirler mi, şampiyon olurlar mı bilemem ama Luca Banchi ‘yılın koçu’
ödülünü fazlasıyla hak etti.
Yılın takımı
Burada
pozisyon pozisyon adaylarımı koyayım ve seçtiğim ismi belirteyim. Uzun yorumlar
yapmayacağım:
Oyun kurucu
(PG) : Sergio Rodriguez, Carlos Arroyo, Dimitris Diamantidis
Şutör gard
(SG) : Keith Langford, Sonny Weems, Ricky Hickman
Kısa forvet
(SF) : Devin Smith, Tarence Kinsey, Rudy Fernandez
Uzun forvet
(PF) : Joffrey Lauvergne, Andres Nocioni, Derrick Brown
Pivot (C) :
Ante Tomic, Richard Hendrix, Tibor Pleiss
Benim
seçimim; Sergio Rodriguez-Keith Langford-Rudy Fernandez-Derrick Brown-Ante
Tomic şeklinde olacak.
Şimdi
geçelim hayali ödüllere…
Yılın altıncı adamı
‘Altıncı adam’
ödülünü kesinlikle Sergio Rodriguez hak etti. Hatta, Rodriguez’i MVP olmaya
bile aday gösterebiliriz. Rodriguez haricinde kenardan gelip takımının önemli
bir parçası olan oyuncu da yok –Jerrels
hariç- . Rodriguez’in istatistikleri ortalama 22 dakikada 14 sayı-2
ribaund-5 asist-1 top çalma. Rodriguez’in ikilik-üçlük ortalamaları %50’nin
üzerinde ve serbest atışlarda da %94’lük başarı yüzdesine sahip.
Yılın çaylağı
Burada
‘yılın yükselen yıldızı’ değil, Euroleague’de ilk sezonunu geçiren başarılı
oyunculara bakacağız. Adaylar Malcolm Delaney, Justin Dentmon, Bryant Dunston,
Derrick Brown, Samardo Samuels. Bu isimleri de ikiye ayıralım; kısalar
Delaney-Dentmon ve uzunlar Brown-Dunston-Samuels. Uzunlar arasında Lokomotiv
Kuban’lı Derrick Brown öne çıkıyor. Brown atletik yetenekleriyle Euroleague’e
farklı bir hava kattı ve takımını sırtladı. Ortalama istatistikleri 14 sayı-5
ribaund-1.5 asist.
Kısalarda
ise birbirine denk iki oyuncu var. Oyun tarzlarıyla birbirine çok benzeyen iki
isim arasında kazanan oyuncu Bayern
Münih’li Malcolm Delaney olacak. ’89 doğumlu Delaney 14 sayı-3.5
ribaund-4.5 asist ortalamaları yakaladı, takımının başarılı olmasına katkıda bulundu.
Yılın Türk oyuncusu
Bu sezon da
Euroleague’de süre alan çok az Türk oyuncu vardı. Hemen sıralayalım;
_
Fenerbahçe Ülker: Emir Preldzic, Melih Mahmutoğlu, Ömer Onan, Kenan Sipahi
_ Anadolu
Efes: Kerem Gönlüm, Doğuş Balbay, Semih Erden, Birkan Batuk
_
Galatasaray LH: Furkan Aldemir, Ender Arslan, Sinan Güler, Cenk Akyol
Bu
oyuncular arasında sadece Emir Preldzic-Furkan Aldemir takımlarının başarısında
kritik role sahiptiler. İkisini de sezon boyunca eleştirdim, son dönem
performansıyla Furkan Aldemir Türk oyuncular arasında en etkili isim oldu.
Yılın transfer hamleleri
Sezon
arasında az transfer hamlesi olduğu için çerçeveyi genişletelim ve sezon başına
dönelim. (sezon arasındaki en iyi
transfer hamlesinin Hackett transferi olduğuna itiraz gelmez diye düşünüyorum)
Sezon
başına da takım olarak bakarsak; en iyi transfer hamleleri Malcolm
Delaney-Nihad Djedovic-John Bryant-Bryce Taylor-Deon Thompson transferlerini
yapan Bayern Münih’ten geldi. Sezonun en kötü transferlerini yapan takım ise
maalesef ki Fenerbahçe Ülker oldu. Sezon başında pota altına Luka Zoric’i
transfer ederek hata yapan Fenerbahçe Ülker devre arası transferinde hem geç
kaldı, hem de Jackson-Sekulic hamleleriyle doğru isimleri transfer etmedi.
Linas Kleiza transferini de unutmayalım.
Son olarak
ödülleri sıralayayım…
MVP: Keith
Langford
Yükselen yıldız: Bogdan Bogdanovic
Yılın
Savunmacısı: Ante Tomic
Yılın Koçu:
Luca Banchi
En iyi beş:
Sergio Rodriguez-Keith Langford-Rudy Fernandez-Joffrey Lauvergne-Ante Tomic
Altıncı
adam: Sergio Rodriguez
Yılın
çaylağı: Malcolm Delaney
Yılın
transferleri: Bayern Münih
Yılın Türk
oyuncusu: Furkan Aldemir
twitter.com/arifsahin1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder